Site Menüsü

A'DAN Z'YE NASIL GELDİK?

İlk işimiz oyun oynamaktı, gün ışıyınca sokak aralarında. Beştaşlarımızı toplardık dibek taşı önünde. İkide bir takılırdı, yaşlı kadınların ayaklarına oyun ipimiz. Gülerek kurtarırlardı ‘ip bukağısından’ önce ayaklarını sonra bedenlerini. “Sizin okulunuz yok mu çocuğum.” diyenlere omuz silkerdik. Aldırmazdık teyzelere amcalara. Hemen halka halka olurduk, oyunumuza başlamak için. Derslerimizden önce gelirdi oyunumuz, kan ter içinde kalırdık yarışımızdan geri kalmamak için.

Şimdi Dersteyiz
Çantalarımızı kapınca, koşardık okulumuza. Ödevlerimiz bizi bekler, kulakları kırışmış defterlerimizde, gammazlamaya hazır gülümsemesiyle. Öğlen yemek zili çalınca, çıkarmazdı öğretmenimiz teneffüse; “Matematik yapalım çocuklar.” diye. Oyuncu ekipler kapıda sabırsızlarmış, ne gam? Beklesinler!
Duvardaki haritamız da usanmıştı, hep karşısında bizi görmekten. Parmaklarımızla gezerdik dağları, ovaları haritanın renklerinde. Yaylalardan başlardık, temiz hava almaya. Sıraya girerdik, sırt sırta dizilmiş Toroslarda ayran içmeye. Nehirler, ırmaklar ararken; şamataların en kolayını bulmaktı, işimiz.
Eğlenceliydi yuvarlanmak yeşilliklerde, ovalarımızda. Halay çekerdik mendillerle, Kızılırmak çağıltısını duya duya.
Irmaklardan mendereslerin büyüğünden çıkıp; küçüğün kıvrımlarında saklanırdık, körebe oyunlarımıza nispet. Dolaşmaktan ayaklarımızın dermanı kesilirdi, uçsuz bucaksız Konya Ovası’nda. Soluk almak gelirdi aklımıza Mevlana Türbesi’nde. Sıra sıra odalardan çevreye dağılan ney sesine kulak verdikçe içimiz yanardı.
Munzur Yaylası’na gitmek isterdik, ‘muzırlığımızdan.’ Bağrımızı ıslatırdık, buz gibi sularla, yazın sıcağında. Coğrafyayı çok sever gibisinden, dersi kaynatmaktı ‘İlk hedefimiz!’
Sıra Marmara’ya gelince, ‘Zeytinliktir buraları’ diye başlardık, öğretmenimizin sımsıcak nefesine destek olmak için.
Ne yazık ki dersten çıkış zili çalınca, ‘üzüntümüzden(!)’ kendimizi bahçeye atardık.
Kaldığımız yerden başlardık; okul bahçesinde bizi bekleyen, dizili taşların başına, ‘küsmesinler.’ diye. Siyah önlüklerimizle caka satardık, boynumuzu çizse de ak yakalıklarımız. Kopmuş beyaz düğmelerimiz, sallanırdı beştaşın üstünde, saat sarkacı gibi.
Ne çabuk çalardı derslere giriş zili! Ne zaman gelmişti yanımıza rakip oyuncularımız? Her şey yarım kalırdı A’dan Z’ye. ‘Üzüntümüzden’ acıkırdık yine.

Okuldan Çıkış Ziline “Üzüldük ”
Hazırlıklar çok hız alırdı; evlere değil, oyunlara yetişmek için. ‘Derslerimizde kalırdı aklımız.’
Çantalara tıkılan düğmelerimiz gibi. Süt tozu bardakları, küçücük çantamıza tıkılmamak için bizimle inatlaşırdı. Resim defterleri, tarih atlasımız, rengârenk coğrafya defterimiz de inatlarını sürdürürlerdi, çantalara girmemek için. Arkasından açıölçerimiz, pergelimiz ve cetvelimiz girmemek için o güzelim tahta çantalarımıza. Gerçi biz gibi oyun sevdalısı çocuklara bu işler hafif gelirdi.
Oyuna başlarız, kaldığımız yerden. Hiçbir zaman anlaşamadığımız “Kim başlayacak?“ sözüne karşılık; yazı-tura atmakla işi çözerdik. Önce başlama zamanını, itişip kakışmayla geçirirdik. Yer çamurluysa dik gelirdi, çok az kişide olan delikli yüz paramız. Umutlarımız, heveslerimiz de dikleşirdi karşımıza. Bir an önce, oyuna başlamaktı ‘İlk hedefimiz!’ Bu hevesimize her zaman taş koyan Muammer’imiz, tetikte beklerdi taşları dizmemek için. Mavi gözlü Muammer, nedense, hep icat peşindeydi. Sayardı buluşlarını sırayla, oyun dışı bıraktığımız köşesinde. Başlardı anlatmaya: “Arkadaşlar! Lastik pabuç yerine, kabaralı kunduralarımızda janjanlı Işıklar yanacak, hem de zil sesi çıkaracak yürürken.” diye. Durur mu devam ederdi, icatlarını dökmeye: “Kol saatlerimizin kayışına, gizli mikrofonlar koyacağım. Müdürün odasını dinleyeceğiz. Sınavları hep başaracağız.” Buluşlarına pek sevinirdik bitmeden Muammer’in sözleri. “Mezarlıkların içindekileri dinleyeceğiz, doktorların kulaklılarıyla… Acaba o mezarda yatan kişilere, nasıl sorgu-sual yapıyorlar, diye… Cennetteler mi? Cehennemdeler mi? Onları bilebileceğiz.” sözlerini, dinletiyordu hepimize. Hayal-masal karışığı sözleri dinleye dinleye burun kıvırırdık hep martavallara. Bir ara, üst üste dikilmiş taşlara tekme atınca kopuk Kasım, “Çanak çömlek patladı!” deyip kaçmıştık bu karmaşadan. Fırlayan taşlardan kafası yarıldı, ‘İcatçı Muammerin’. Aksilik bu ya Muammer’in buluşlarını da dağıttı kafasından taş.
Külcü’nün İsa atılırdı hemen söze:
“Sağdıcım Muammer, demedim mi ben sana!” Garışma Allah’ın işine! İşte böyle taşlar, çarpar başına. Bu gidişle, daha çok gazalar gelir başına!”
Oyunda hiçbir çocuk kalmamış, korkudan herkes tüymüştü ortalıktan. Etraftan yardıma geldiler mahalleye, Muammeri tez elden ‘uçurdular’ hastaneye.
Ellerini koltuk altlarında ısıtan anası Zeliha teyze, seslendi uzaktan: “İcat çıkarma oğlum Muammer! Ben, ‘Gir çabuk eve,’ dedikçe bunlar geliyor başına!”
Z Kuşağı ve Bizim Muammer
Yılların üstünden geçince tüm icatlar, bilgisayarlar, cep telefonları, İnternet salonları. Uzaya yolculuk için bilet alanlar... Girmişler sıraya seyretmek için, dünyayı.
Toy çocukların bitmeyen colası, ellerinde eksik olmayan tostları, pantolonların kotlusu, ayaklarında spor botlusu… Ağızlarına sakız yaparlardı şu nakaratlarını; “Hey Maayk. Ne haber? Hey Corc! Versene boç!” Eksilmezdi sırtlarından rüzgârda uçuşan palmiye desenli gömlekleri. Yakalarında ‘şerif’ yıldızlı kot ceketleri. Liseli ergenler, ‘kırardı okullarını’. Evlerine gelince de babaları, kırardı kafalarını!
Saatte yüz kilometre hızda, rallide kanatlanırdı motosikletlileri.
Dizleri üstündeki leptoplarında parmakları ışık hızında gezer tuşları. Şimdi adına diyorlar “Z kuşağı”. Dedenin, ninenin sözü mü olur kıymetlü “uşaklarunun” tost çantalarına tost koymaları? Sıra modern matematik dersinde. Gaus teorisi mi kaldı akıllarda? Şimdi de boş yok, kümelerde. Hepsi de etkisiz eleman peşinde. Herkes yaşar bu hikâyeleri küçüklüğünde. Sayın sepetleyin şimdi. Nesilleri A’dan başlayın okumaya, Z’de tamamlayın alfabeyi. Son harf zaten Z! Çıkmaz sokakta mısınız çocuklar? Yoksa siz mi örneksiniz bizim nesile, bu hızınızla! Yoksa bizim zamanımızın İcatçı Muammer’ine caka mı satıyorsunuz bu hızınızla. Z bitince ne yapacaksanız bu halinizle?


Yorumlar - Yorum Yaz