Merhaba yeni normal birey. Nasılsın? Umarım İyisindir. İyisindir iyi. Dalga geçmiyorum. Biliyorsun 1 Haziran’la birlikte artık hepimiz yeni normaliz. Şunu söylemeliyim ki normal benle severek ayrıldık. Onun ardından fırınlar ekmeksiz, masalar puzzlesız kaldı ama olsun. O, şimdiden eski. Gerçi tanışalı üç ay olmuştu ama neyse... Artık o, benim için acabaların arkasına sakladığım kısa ama çok etkili bir dönem. Onunla birlikteyken güneş nasıl batar, yeniden nasıl doğarmış tanık oldum. Sorularımla birçok beni keşfettim. Tıpkı birçok seni keşfettiğim gibi.
Kapılarımı aralayan sorularımdan biri ise sevgili Tolstoy’a aitti. Bu soruyu bir kez de sizlere yöneltmek isterim. Sorumuz şu:
“İnsan Ne ile Yaşar?”
Siz düşünedurun, ben o sırada kendi cevabımı vereyim. Aslına bakarsanız bu soruya eskiden: “İnsan, içinde daima kozmosu yoğuran bir kaos ile yaşar. Dünün umuduyla bugünü, bugünün umuduyla yarını, yoğurup durur dolayısıyla da daima umutlarını besleyen korkuları ile yaşar.” cevabını verirdim. Ta ki korona ile tanışana kadar. Onunla tanıştıktan sonra cevabım değişti. Onunla birlikte aslında yıllardır bir hastalığın pençesinde olduğumu da öğrendim. Bu hastalık ise şimdilik sürpriz olsun.
Aslında korona ile ismen tanışmamız daha eskilere dayansa bile, bu süre içerisinde kendisiyle sohbetimiz “Ah! Vah! Cık cık!” seviyesinden ileri gitmemişti. Tam burada “Şükür” diyebilirsin. Tabii ki ben bu süreçte bana dokunmayan yılan bin yaşasıncıydım. Mutluydum. Hayat devam ediyordu.
Peki sonra ne oldu? Ne mi oldu? Sonra Vuhan’dan bir keçi, Türkiye’ye gelmek için zamansız bir yolculuğa çıktı. Aslında tam burada da “Eyvah!” diyebilirsin. Hatta bu keçinin, günahı da boynundaydı.
Elbette fazla hazırlıksız yakalandım. Doğrusu yakalandık. Her ne olursa olsun bizde misafire hürmet âdettendir. Geldiği gibi onu kolonya ile karşıladım. Bu sefer elimde kolonya dilimde cık cık kapandım evime. Bu süreçte, nasıl değiştiğini anlayamadığım şeylerin sayısının fazlaca arttığını fark ettim. Tam burada Tanpınar’ın konuyla ilgili çok güzel bir sözünü kendime hatırlatmak, sizlerle de paylaşmak isterim. Yazar diyor ki: “Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendine dokunmasın.” İşte bu, az önce bahsettiğim bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığın ta kendi.
Sürpriz!
İşte benim hastalığım. İşte benim konforlu alan tutkumun kâbusu. Şunu söylemeliyim ki sevgili yeni normal, maalesef yılan artık konforlu alanımda. Sen de benim gibiysen alanımızda. Sizi bilmem ama ben çok telaşlandım. Telaşımı fark eden umut, beni çok sakinleştirmeye çalıştı ama dayanamadı. Evi terk etti. Fark edemedim. Fark edemedim, korkunun gözleriyle dünyaya baktığımı. Ta ki korku, gözlerimden bütün vücuduma yayılana kadar. İşte o an, insanın ne ile yaşayamayacağını öğrendim. KORKUYLA! Eğer biraz benzeşiyorsak seninle, hatırla...
Hatırla kendi çocukluğunu sonra dön kendi çocuğuna bak. Sorarım sana ne aynı ki? Kim aynı suda iki kez yıkanabilmiş? Değişmeyen ne kalmış?
Ey! Sorarım sana.
1 Haziran bitti sırada 1 Temmuz var.
“Vah!” Demeden sadede geleyim. Koronodan beter bir virüs varmış içimde.
Şimdi diyeceksiniz kafamız karıştı ne ile yaşarmış insan?
Sizce?