Site Menüsü

ZİVER VER VER/BİLAL AL AL, ÖDÜNÇ AYAK, MUHAYYER KONSER

Ziver Ver Ver/Bilal Al Al

Kahramanmaraş’ın birbirinden güzel üç tatlı dilli ve güler yüzlü söz ustası vardı: Ziver Tekerek, Mehmet Bilal ve Hasan Aytemiz. Yaş sırasına göre birbiri ardınca Hakk’a yürüdüler. Edepte kusur edip sırayı bozan olmadı. Bir gün Ziver ağabeye rastladım:
“Ziver ağabey! Babanız ne cömert bir insanmış ki size Ziver ismini vurmuş. İsminize ‘ver ver Ziver’ diyerek size vermeyi aşılamış. Gel görelim ki babası Mehmet Bilal’e, ‘Bilal al al’ diyerek, almayı telkin etmiş.
“Ulan Salman, iyi tespit etmişsin. Aferin! Bunu ben Bilal’e söylerim valla...”
Ben Ziver ağabeyden önce Mehmet Bilal’e gittim:
“Hoca’m, babanız lokantacı olduğu için kepçeyle yemek veriyordu. Sana öyle bir isim vurmuş ki sizi “cömert” alıştırmış. ‘Bilal al al’ diyerek dağıtmayı, al demeyi öğretmiş. Ziver Tekerek’e de babası: ‘Ziver ver ver’ diyerek, istemeyi öğretmiş, deyince, gülerek:
“Aferin Salman! İyi bulmuşsun bunu, Ziver’e söylerim.” dedi.
İlk karşılaşmalarında ne yaptılar bilmiyorum ama onlar her aklıma düşmesinde ruhlarına Fatiha okuyorum.


Ödünç Ayak

Mehmet Bilal, Nasrettin Hoca meşrepli bir fikir ve dava adamıydı. Kitaplar yazdı, seminerler verdi. Gençlerin yetişmesi için, elinden gelen gayreti gösterdi. Bilhassa bizim kuşakta hakkı çoktur.
Bulunduğu yerde hoş sohbet olur. Sohbeti, mutlaka bir dua ve Fatiha ile bitirirdi.
Son zamanlarda, şeker hastalığı yüzünden ayağı yara bere içindeydi. Koltuk değneği ile yürümeye başlamıştı. Zaruri bir işi olmadan evinden çıkmıyordu. Son zamanlarda evinde ziyaret ettim. Neşesinden hiçbir şey kaybetmemişti. Çok yakın akrabasının düğününde karşılaşmıştık. Koltuk değneği ile bile yürümekte zorlanıyordu. Onu görüp de espri yapmamak olur mu? O da beni gördüğünde mutlaka bir espri yapardı.
“Selamünaleyküm Hoca’m! Geçmiş olsun. Allah acil şifalar versin.”
“Ve aleykümselam Salman! Teşekkür ederim.”
“Ben bir dedikodudan korkuyorum Hoca’m.”
“Hayırdır, ne dedikodusu?”
“Hoca’m, bu düğünün çok yakın akrabanız olduğunu bilmezler.”
“Bilmesinler önemli değil.”
“Ama Hoca’m, hastalığınızın derecesini de bilmezler. Böyle koltuk değneği ile görünce ‘Mehmet Bilal, düğüne bir ayak da ödünç alıp gelmiş.’ derler.”
“Vallahi doğru söylüyorsun! Ben, dağ başımda acımdan ölsem; bu millet çok yedi de öldü, der.”

Muhayyer Konser

Klasik Türk Musikisini çok severim. Musikiye hizmet etmeyi, Türk kültürüne hizmet kabul edenlerdenim. Bu kapsamda, musikimize hizmet etmek maksadıyla 70’li yılların ortasında Kahramanmaraş’ta bir musiki cemiyetinin olmasını hayal ediyordum. O zamanlar, Maraş’ın değerli eğitimcilerinden Faruk Paksoy, beni Avukat Mehmet Onur’la tanıştırdı. Mehmet Onur aynı zamanda Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde Emin Ongan’ın öğrencilerindendi.
Mehmet Onur’a, bize musiki cemiyeti kurması yolunda yoğun bir talebimiz oluşmuştu. Avukat olması sebebiyle derneğin tüzüğünü ve evraklarını hazırladı. Ben de emniyetten izin işlerini yürüttüm. Dernek kuruldu. Yaşım tutmadığı için, derneğin yönetim kuruluna giremedim.
Derneğin ileri gelenleri, ilk konser hüzzam mı, hicaz makamı mı olsun diye tartışıyorlardı. Tartışanlar arasında kimler yok ki? Diş hekimi Mehmet Sandaloğlu, kuyumcu Metin İspiroğlu, eczacı Arslan İspir... Bunlar, o günlerde Kahramanmaraş’ın sanat otoriteleri arasında yer alan isimlerdi. Hararetli makam tartışmaları sürerken, noktayı ben koydum:
“Muhayyer olsun hocam.” dedim.
O koca koca adamlar, bana şöyle bir baktılar ki; lise talebesi bir çocuk...
Hocam Mehmet Onur sordu:
“Niçin muhayyer olsun?”
“Hoca’m, esnaflar bir ürünü müşteriye sunarken, ‘muhayyer efendim’ derler.”
“Ee! Bizimle alakası nedir?”
“Hoca’m, bizim de ilk konserimiz olduğu için, beğenmedim, diyen olursa bizimki zaten ‘muhayyerdi’ deriz.” dedim.
Oradakiler gülüştüler, çok doğru dediler. Muhayyer makamında karar kıldılar. Konserimizin ilk şarkısı da Hacı Arif Bey’in ‘muhayyer’ şarkısı oldu:

İltimas etmeye yâre varınız
Kula kul oldum aman kurtarınız
Etsin âzâd beni yâr yalvarınız
Kula kul oldum aman kurtarınız.

 


Yorumlar - Yorum Yaz