HASTAYIZ DOKTOR

Kıraathanenin ahşap sandalyesinde oturmuş, bastonuna yaslanıp ıhlamurundan bir yudum alarak kahvedeki herkesi iyice süzdü Poyraz Hasan...
Kimlerin orada olduğundan emin olmak istedi.
Yıllardır aynı kahvenin gediklileri oradaydı.
Ezeli rakibi Rıfat Çavuş da yan masadaydı.
Küçüklükten beri anlaşamaz, her konuda çekişirlerdi Rıfat Çavuş’la.
“Doktor geçen yıl tahlilleri yapıvedi, bidon bidon kan aldılar. Bende yok yok, yaşlandık haliyle, vücut arıza yapıveriyo, gençlik böyle miydi, dişlerimle buz kırıyordum buz!
Nohut, fındık, ceviz bana mısın demezdi, şimdi ağızda diş galmadı. Şeker desen va, tansiyon va, romatizma, nefes darlığı...
İlaç poşeti ile dolaşıyorum. Aha bak yanımda hep bu poşet hep!
Çok hastayım, iki adım atamıyorum gari.
Tabii ben gerçekten hastayım, bazıları gibi hastaymışım gibi yapmıyom.” diyerek yan masadaki Rıfat Çavuş’a manidar bir bakış attı.
Rıfat Çavuş çayından bir yudum alıp:
“La havle” çekti.
“Ben daha çok hastayım.” dedi, masadakileri süzerek.
“Tansiyon da va, şeker de, tuz da yağ da! Apandisitimi de aldırdım.” deyip gömleği sıyırdı, kahvedekilere ameliyat izini gösterdi.
“Sen de heç ameliyat var mı, heç narkoz aldın mı narkoz! Adamın feleğini şaşırtır. Uyanmazsan cenaze namazını kılarlar adamın he ya!”
Poyraz Hasan, küçümseyerek:
“Teeyyy, duyan da açık galp ameliyadı oldu sancek, apandisit ne ki, ben geçen gış karlar yerdeyken nah sarı ineğin gözü kadar daş düşürdüm daş. Halen saklarım evdeki büfede, gelirsen gösteriverem de yanında resim neyin çekiver gari.”
Rıfat Çavuş altta kalmadı:
“He ya senin gibi yalandan hasta değilim. Madem hastasın yarın iki de şahit alıp kasabadaki dispansere gidip kan veriverelim, kim daha çok hasta ortaya çıksın gari.
Kim yalan söylüyo, kim hakikatleri deyeyo ortaya çıksın, va mısın bre Deli Poyraz?”
İddia ortaya atılınca ispat gerekti. Bir taraf haklı çıkana kadar devam etmek âdetten sayılırdı.
Muhtarı da yanlarına alıp şehre gittiler, bir tanıdık vasıtasıyla tam kan tahlilleri yapıldı.
Tahliller çıkana dek hastaneye yakın bir kahvede çay içtiler.
Rıfat Çavuş:
“Az galdı, tahliller çıkınca görüvercez gari kim gerçek hasta, kim filimci”.
Vakit gelince hastaneye yürüdüler. Muhtarın uzaktan akrabası Hüseyin ile buluştular.
Hüseyin doktora rica etmiş, tahlilleri hazır etmiş, muhtar ve arkadaşlarını bekliyordu.
Polikliniklere çıktılar.
Doktor gözlüklerini takıp iyice inceledi iki tahlili de...
Sonra kafasını kâğıttan kaldırdı:
“Beyler” dedi. “Beyler tahlillerinize baktım. Her şey normal, hiçbir şeyiniz yok, benden sağlamsınız maşallah!”
Herkes şaşkın birbirine baktı. Kısa bir sessizlikten sonra sessizliği bozan Rıfat Çavuş oldu:
“İyi bak dohtor oğlum, bir yannışnık olmasın, bende tansiyon var, kolestol var, romatik var.”
Doktor:
“Yok amca tahliller ortada, ikiniz de turp gibisiniz”
Doktorun odasından çıktılar.
Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Poyraz Hasan sessizligi bozdu:
“Bu dohtor iyi görmedi zahir, nasıl hasta olduğumu ben bilmem mi? Her yerim ağrıyor, başka dohtor baktıydı bana hastasın dediydi, ilaç yazdıydı, bilmem mi ben nasıl hasta olduğumu?”
“He ya!” dedi, Rıfat Çavuş. “Bu dohtorda iş yok, bunca ağrı sızı boşuna mı, hasta olduğumuzu bilmez miyiz? Hem herkesin dohtoru kendisidir derler ya! Hastayım canım, bilmem mi?”
Köyün kahvesine gidip oturdular.
Kimseden çıt çıkmıyordu.
Sadece çay kaşığı sesleri geliyordu. Çın çın çın...
Poyraz Hasan, Rıfat Çavuş’a baktı:
“Geçen yıl ne güzel hastaydık değil mi Çavuş’um, böyle iyiyken vakit nasıl geççek ki, niye gittik ki doh tora?”
“He ya doğru didin, ne güzel hastaydık”
Kahvedekiler hep beraber:
“ He ya, he ya...”


Yorumlar - Yorum Yaz