Bilmediğimi Biliyorum-Bayramda Gözüm Yok-Üzüntüden Gülmek

Bilmediğimi Biliyorum

Fizik öğretmenimiz, sınıfa girerek tahtaya zor bir soru yazdı. Çözene yüz vereceğim dedi. Bu sırada, üç beş parmak kalktı. Sınıfın en çalışkanlarından biri tahtaya fırlayıverdi. Epeyce uğraştıktan sonra, çözemeyeceğini anlayınca yerine oturdu. Öğrencilerin çözemediğini gören öğretmenimiz, bıyık altından gülerek:
“Çözemeyeceğinizi biliyordum.” dedi.
Sınıfın en çalışkanı olan Ahmet, oturduğu yerden kendince çözmeye çalışıyordu. Öğretmen bu defa sinirlendi:
“Yazıklar olsun verdiğim emeklere, şu soruyu bile çözemediniz!”
Ahmet, heyecanla tahtaya çıkıverdi, dakikalarca uğraştı uğraşırken hoca mutluydu:
“Aferin Ahmet, doğru gidiyorsun.”
Tam bu sırada Ahmet de tebeşiri bıraktı, yorgun ve bitkin bir şekilde:
“Hocam özür diliyorum, çözemeyeceğim.”
Hoca iyice kükredi:
“Yazıklar olsun, içinizden bir kişi bile şu problemi çözemedi.”
Ben böbürlenerek ayağa kalktım:
“Ben biliyorum hocam.” dedim.
Sınıf “Sen mi çözeceksin?” dercesine güldü.
Hoca:
“Gülmeyin çocuklar, gel çöz evladım!”
Kendinden emin bir tavırla:
“Bilmiyorum hocam!”
“Neden biliyorum dedin öyleyse?”
“Ben bilmediğimi biliyorum, arkadaşlar bilip bilmediğini bile bilmiyorlar.”
“Doğru söylüyor arkadaşınız, bilmediğini bilmek de bir erdemdir.”

Bayramda Gözüm Yok
Bayram hazırlığı için bütün okulu, Batıpark Futbol Sahası’na yürüyüş provası için götürmüş-lerdi. Boyum kısa olduğu için, okulun en arka sıralarında yürüyordum. Bayramda okulu, okulun en uzun boylu yüz öğrencisi temsil edecek. Bizim sınıfı bayrama götürmeyecekleri için ben adımlarıma dikkat etmiyordum. Öğretmen, benim yanlış adımlarımı takip ediyormuş meğer:
“Oğlum, davulu duymuyor musun?”
“Hayır!”
“Ulan ben duyuyorum da sen niye duymuyormuşsun bakayım?”
Gayet sakin bir şekilde:
“Hocam, bayramda gözüm yok ki davulda kulağım olsun!”

Üzüntüden Gülmek

Lise son sınıftayız, arkadaşlarımdan biri felsefe dersinde beni öyle bir güldürdü ki… Öğret-men, ders anlatmayı bırakarak bana sert sert baktı:
“Gülecek bir şey mi var?”
Cevap veremiyorum. Hoca daha sert bir şekilde:
“Ne gülüyorsun evladım?”
Cevap vermeye çalıştım:
“Ben, üzüntümden gülüyorum hocam!”
“Üzüntüden gülünür mü hiç?”
“Siz hiç sevincinizden ağlamadınız mı hocam?”
“Evet, birkaç defa ağlamıştım.”
“ Siz sevincinizden ağladınız da ben üzüntümden gülemez miyim?”

Ben Oturayım

Okuldan yurda geliyordum. Otobüste bir kişilik boş koltuk buldum. Beşevler’den Cebeci’ye giderken, bir durak sonra otobüs dolmaya başladı. İki abla yanıma doğru yaklaştılar. Yer vermek için kalktım:
“Buyurun oturun.”
“Çok teşekkür ederiz delikanlı.”
Ben oturmalarını beklerken, onlar koltuğu birbirlerine ikram ediyordu:
“Canım otursana.”
“Yok, siz oturun lütfen.”
“Allah aşkına siz oturun.”
“Hayatta olmaz.”
“Yüzümü ölü gör oturmazsan!”
Belki bir durak kadar gittik, hâlâ:
“Senin oturman lazım.”
“Nedenmiş, sen bana yaşlı mı demek istiyorsun?”
Baktım, bu koltuk ikramı tartışmaya, hatta kavgaya kadar gidecek:
“Hanımlar, siz anlaşıncaya kadar ben oturayım, anlaşınca kalkarım, dedim.
40 senedir haber bekliyorum.


Yorumlar - Yorum Yaz