ALMA MAZLUMUN AHINI

Efendim bizim mevzu yarım kaldı. Nerde kalmıştık? Hah hatırladım. Yunus Bey ve oğlu Cengiz’le birlikte Fadik ablanın daha doğrusu kızı Elif’in evine girdik. Kadın bizi evin merdivenlerinden ikinci kata çıkardı. Balkonda oturacaktık. Kadın bir ara kayboldu ve bir müddet sonra bir tepside üç fincan kahve ile geldi.
Yunus Bey ve oğlu Cengiz ile göz göze geldik. Yunus Bey bana derdimizi anlat dercesine bir bakış attı. Ben de derdimizi anlatmaya başladım:
“Elif Hanım, biz Yunus Bey için gelmiştik. Çiçekçi Gülendam bir şeyler söyledi kafamızı karıştırdı.”
Elif Hanım gülerek sözümü kesti:
“Size söyleneni söylersen, ben aynı şeyleri anlatırsam bana nasıl inanacaksınız? Kahvelerinizi için, niyet edip kendinize doğru çevirin. Ancak ben üst üste iki kişiye bakıyorum. Üçüncü niyet etmesin.”
Cengiz hemen atladı:
“Ben baktırmak istemem.”
Ben de aynı şekilde istemediğimi söyleyince Yunus Bey itiraz etti:
“İkimize baksın ki daha önceki kadının söyledikleri çıkacak mı bakalım.”
Elif cilveli bir ifadeyle:
“Aşk olsun Yunus Bey! Sizin gibi yakışıklı ve kibar beyi dolandıracak değilim ya.” dedi.
“Ulan” dedim kendi kendime “Bu Elif hiç değişmemiş. Adı üstünde Fingirdek Elif. Yakayı zor kurtarmıştım elinden, şimdi de Başkan’a taktı kancayı. Hayırlısıyla şuradan çıksaydık.”
Kahveleri içip fincanın tabağını ağzına kapattık ve kendimize doğru çevirdik. Fingirdek Elif işaret parmağı ile fincanları kontrol etti. Soğuduğundan emin olunca bana sordu.
“Önce kimin fincanına bakacağım?”
Yunus Bey beni işaret edince Elif, benim fincanı açtı ve az evvel Çiçekçi Gülendam’ın söylediklerine benzer şeyler söyledi. Gerçekten şaşkındık. Sonra Yunus Bey’in fincanını açtı ve hemen hemen aynı cümleleri kurarak durumu anlattı. Yunus Bey çok üzgündü ama Cengiz hiç oralı bile değildi sanki.
“Bu büyüyü nasıl bozduracağız? Kime bozduracağız? Bize yardımcı ol Elif Hanım.” dedim.
Fingirdek Elif de gördüklerine çok üzülmüştü:
“Böyle aslan gibi, yakışıklı bir adama bu yapılır mı? Vay kansızlar!” dedi “Size yardımcı olacağım, eski günlerin hatırına. Şimdi birlikte bir köye gideceğiz. Orada bir hoca var, o size yardımcı olur. Ancak bir saatlik mesafede, demedi demeyin.” diye ekledi.
Hemen kalkıp yola düştük. Dediği gibi yol sıkıntılı bir yoldu. Cengiz bu işten pek hoşlanmamıştı. Suratı hiç gülmüyordu. Bir viraja azcık sert girince araba dengesini kaybetti. Aklımız çıktı. Neyse Allah’tan oğlan direksiyon hâkimiyetini tekrar sağladı. Fingirdek Elif de durmadan çığlık atıyor, o bağırdıkça olan aklımızın hepsi uçup gidiyordu. Korkudan ölecektik neredeyse. Fingirdek Elif bir an kendini toplayınca:
“Doğru sürsene oğlum!” diye Cengiz’e bastı fırçayı. Bunun üzerine Cengiz:
“Bilmem ne yaptığımın hocası! Konacak başka köy bulamadı mı şerefsiz, nerdeyse ölecektik! Araba da mahvoldu.” diye bastı küfürü.
Fingirdek Elif bu defa panikledi:
“Lan başlarım senin fiyakana! Bu adam adı üstünde Hüddem Hoca, şimdi varınca bana sövdünüz diye bizi kabul etmezse ben senin o şom ağzına yumurtlarım. Mendebur suratlı, zaten yola çıktık çıkalı surat ediyorsun, derdin ne ise!” diye terslendi.
Cengiz:
“Yok devenin nalı! Nerden duyacak? Sen de amma abarttın.” diye itiraz edince Elif:
“Az kaldı varınca kazın ayağını görürsün, perdeli mi değil mi?” dedi. Biz de kızmıştık Cengiz’e ama bir maraza çıkarmasın diye seslenmedik.
Fingirdek Elif’in dediği gibi bir saati geçen bir yolculuktan sonra adı Demirci olan dağ köyüne vardık. Köyün girişindeki bir evin önünde durup kapıyı çaldık. Kapıyı bir çocuk açtı, Fingirdek Elif’i görünce bizi içeri aldı.
Fingirdek Elif ona niçin geldiğimizi söyleyince çocuk bizi yaşlı bir adamın yanına götürdü. Adam Elif’i görünce ayağa kalktı:
“Hoş geldin bizim kız!” dedi ve bize de yer gösterdi. Bizi kabul ettiği için rahatlamıştım.
Fingirdek Elif ona durumu anlattı. Adam bizim nerden geldiğimizi, kim olduğumuzu tek tek sordu. Sonra sandığını açtı ve sandıktan bir cezve ile ortasından iple bağlı bir kitap çıkardı. Cezveye bir şeyler okudu. Sonra ortasından iple bağlı kitabı cezvenin üzerinde tuttu. Kendi kendine bir şeyler soruyor kitap sağa dönerse evet, sola dönerse hayır dediğini söylüyordu.
O gün üçüncü defa aynı şeyleri dinledik. Yunus Bey’in morali iyice bozulmuştu. Hüddem Hoca, kitabı ve cezveyi kaldırınca Cengiz’e dik dik baktı:
“Ulan alçak şerefsiz, ben sana ne yaptım da yolda bana sövdün!” demez mi? Yüreğim ağzıma geleyazdı. Cengiz de pepelemeye başladı:
“Yok valla Hoca emmi be sana sövmedim, yola sövdüm.” diye inkâr etmeye çalıştı.
Hüddem Hoca temelli sinirlendi:
“Ulan yalancı herif, Elif sana ‘Hoca duyar.’ deyince ‘Nereden duyacak, sen de abarttın?’ demedin mi?” diye üsteledi.
Yunus Bey araya girecek oldu. Hoca ona da sert bir el işareti yapıp “Sen karışma.” dedi. Cengiz aniden ayağa kalkıp kapıya yönelince Hoca birden “Hüddem vur!” diye bağırdı.
Cengiz yüzüstü yere kapaklandı. Ayağa kalkmak istedikçe sanki görünmez birisi buna tekmeyi basıyor o da yüzüstü yere kapaklanıyordu. Bizim ödümüz patlayacaktı neredeyse. Bir lafın kadiri olamadık. Hoca bizim hâlimizi görünce gülerek “Hüddem dur!” diye bağırdı. Cengiz yattığı yerden yavaşça doğruldu. Baktı düşmüyor “Yetişin adam öldürüyorlar.” diye bağırarak kapıdan kurşun gibi çıktı. Baktım Fingirdek Elif, Yunus Bey’in koluna yapışmış, neredeyse kucağına yatmış, beti benzi uçmuş, gözleri yerinden çıkacak gibi. Yunus Bey de Elif’i kucaklamış tir tir titriyor. Ben mi? Ben de Cengiz’in peşinden kendimi dışarı zor attım. Deminden bize yol gösteren çocuğa helayı sordum. Çocuğun “Aha şora!” diye işaret ettiği kapının kulpuna yapıştım. Neredeyse altıma edecektim. Ben daha işimi bitirmeden Yunus Bey ile Fingirdek Elif “Çabuk İrfani Ağa üstümüze yapacağız!” diye bağırıyordu.
Neyse rahatlaştık, sakinleştik tekrar içeri girdik. Hoca, Yunus Bey’e:
“Bu oğlun olacak hergeleyi mahsus sıkıştırdım. Bana sövdü bir cahillik etti lakin asıl bu seni kendisine rakip görüyor Başkan. Senin ona yol vermeni istiyor. Bunun kaynatası olacak herif bunu yellemiş, doldurmuş. Buna baban değil sen aday ol, kesin kazanırsın demiş. Bu da o günden beri sana yan çiziyor. Anlamadın mı?” diye sordu.
Yunus Bey hiç şaşırmadı:
“Aynen dediğin gibi Hoca’m. Lakin ne yaparsın evlat işte. Atsan atılmaz, satsan satılmaz.”
Hüddem Hoca:
“Çağırın şunu” deyince çıktım Cengiz’i tekrar içeri çağırdım. Cengiz ben bir daha o eve girmem, diye diretiyordu. Bu defa Hoca pencereden başını uzattı.
“Lan gel çabuk içeri. Şimdi Hüddem’e vur derim seni tekme tokat içeri sokar.” deyince Cengiz tıpış tıpış içeri girdi. Hoca Cengiz’e tes ters baktı:
“Şuna bak, hâline bakmaz buluta parmak sallar. Boşa dememişler ‘Arap atları nallanırken tosbağalar da ayak kaldırıyor’ diye. Lan Cengiz öküz olmadan köpe etme.” dedi.
Cengiz’de tık yok. Uzatmayalım bize bir şeyler yazdı ve Cengiz’e bunları nasıl uygulanacağını anlattı. İşimiz bitmiş müsaade alıp çıkıyorduk ki yaşlı adam bana:
“Rıza diye birisini tanıyor musun? O da sizin köylü.” demez mi?
“Törüd’ün Irıza mı?” diye sordum.
“Evet” dedi ve ekledi: “Geçen sene yanında Ömer Bey isminde bir adamla geldi. Yunus Bey’e muska yapmam için bana çok para teklif ettiler. Ben bu tür şeyler yapmadığımı söyledim. Bu defa bunu kimseye söyleme, diye bir deste para bırakıp gittiler. Sanırım benden sonra birisini bulmuşlar.”
Ben beynimden vurulmuşa döndüm. Yolda Yunus Bey’e de anlattım olanları. Oğlu olacak hain de dinledi. Ama tek kelime yorum yapmadı.
Önce Fingirdek Elif’i evine bıraktık. Sonra da Yunus Bey ve oğlu beni köyüme bırakıp kasabaya döndüler.
Eve gidince çatıdaki muskaları da bulmuşlar. Seçimlerde Yunus Bey kaybetti. O duaları yaptı mı yapmadı mı bilmiyorum ama iki sene sonra sigaradan dolayı bir ayağı kesildi. Hastanede ziyaretine gittiğimde duaları yapıp yapmadığını sordum. Maalesef yapmamıştı. Cengiz’e “Sen niye yaptırmadın?” dediğimde o da böyle şeylere inanmadığını söyledi. Sanki sopayı o değil de başkası yemişti. Ha bu arada unutmadan söyleyeyim, Cengiz’in Hoca’nın cinlerinden yediği dayak bir anda kasabada durulunca adı Hüddem Cengiz kaldı.
Seçimi kazanan Ömer Bey belediyeye müfettiş getirtti. Bazı ödemelerde fatura kesilmediği gerekçesiyle Yunus Bey hakkında mahkeme açıldı. Bir de duyduk ki Yunus Bey Ankara’ya giderken yolda tutuklanmış ve hapse atılmış. Sonradan adama kumpas kurulduğu anlaşıldı. Saklanan faturalar, faturayı kesen firma tarafından ibraz edilince Yunus Bey beraat etti. Ömer Bey bu defa onun taraftarlarını hedef aldı ve adamlara neredeyse kan kusturdu. Sonraki seçimlerde Yunus Bey siyaseti bıraktığı için Cengiz onun yerine siyasete atıldı. Hükümetin adayını desteklemesi için Yunus Bey’e vekillerin biri geliyor biri gidiyordu. Karşıda yine Ömer Bey adaydı.
Yunus Bey sonunda oğlunu ilçe başkanı yapmaları karşılığında iktidarın adayını destekleme sözü verdi vekillere. Lakin Cengiz gidip gizlice karşı tarafla anlaşmış. Birkaç gün sonra bir de duyduk ki Cengiz babasını tehdit ederek arkasına takmış, diğer partiye katılmış. Ortalık bir anda karıştı. Kimse buna inanamıyordu ama Ömer Bey de Cengiz’e bir sonraki seçimde destek sözü vermişti. Sonuçta o seçimi Ömer Bey bir oy farkla kazandı. Bu durum Yunus Bey’in tüm ağırlığını ve akraba desteğini kaybetmesine sebep oldu.
Zaman çabuk geçiyordu. Bir sonraki seçime az bir zaman kala Yunus Bey öldü. Oğlu da Ömer Bey’in ona verdiği söze güvenerek aday oldu. İlk günlerde Ömer Bey ve avenesi de Cengiz’i destekliyor gibi görünüyordu.
Artık seçim günü gelip çatmıştı. Ortalık toz dumandı. Ben de tam o curcunalı zamanda kasabaya indim. Baktım, Ömer Bey ile benim hasım Irıza olacak alçak da Cengiz’in yanında geziyor. Benim iyice midem bulanmıştı. Cengiz, bu kadar kansız olamazdı. Babasına düşmanlık eden ve ona akla hayale gelmeyen işler yapan birisi ile sırf siyasi gelecek için yan yana olamazdı.
İşlerimi hallettim ve karnımı doyurmak için bir lokantaya girdim. Bir köşeye oturup siparişimin gelmesini beklemeye başladım. Bu arada birileri daha lokantaya geldi ve benim arkamdaki masaya oturdular. O sırada Irıza da geldi ve onların yanına oturdu. Irıza beni görmemişti. Adamlara fısıltı hâlinde:
“Bu gece kadın elbisesi giyip ev ev gezeceksiniz. Diyeceksiniz ki Hüddem Cengiz karşı adayla para karşılığı anlaştığı için seçimden çekildi. O yüzden biz de oylarımızı Hüddem’e değil diğer adaya vereceğiz. Bu işi tertemiz hallederseniz Ömer Bey sizi daha çok görecek. Sabaha kadar bu iş tamam olsun.” dedi ve masaya bir deste para atıp çıktı.
Irıza kendisini alakadar etmeyen bir seçime müdahale ediyordu. Buna bir dur demek lazımdı. Ben de gidip durumu Cengiz’e haber vereyim dedim. Baktım Cengiz yine Irıza ile geziyor, ona yaklaşmak zor. Ben de doğruca Cengiz’in evine gittim. Cengiz’in karısı Hayriye Hanım’a durumu anlattım. Adamların kimler olduğunu da söyledim.
Cengiz’in karısı Hayriye erkek kadındı. Kocasına da bu adamlara güvendiği için çok kızıyordu. O gece gerçekten bakıyorlar ki benim dediğim adamlar kadın elbisesi giyip ev eve dolaşıyor.
Ertesi günü seçim yapıldı. Sayımda Cengiz’e ancak yirmi iki oy çıktı. O da kendi ailesinin oyu. Tabii Ömer Bey ve Irıza karşı tarafa geçmiş. Kasabada ikilik çıkmasın diye kazanan ve kaybeden adaylar milletin huzurunda el sıkışıp birbirlerine hayırlı olsun derlerdi.
Bu hayırlaşma işi esnasında Hayriye bir nalbur dükkânının önünden çektiği kürek sapı ile Irıza’nın iki küreği arasına bir indirmiş ki sormayın onu oracığa yıkmış. Sonra Ömer Bey olacak herife de bir iki asılmış. O da kürek sapını yedikçe “vay anam” diyerek çekirge gibi sıçrıyormuş. Tekrar yerde kanlar içinde yatan Irıza’ya bir iki el daha sallamış. Taş yemiş enik yavrusu gibi çeniletmiş onu da. Sonra da kocasının karşısında dikilip “Ben sana bu heriflere güvenme demedim mi?” deyip iki kürek sapı da ona yapıştırmış. Araya girip elinden kürek sapını alsalar da oradaki herkes kadını alkışlamışlar. Ben o gün orada olup da Hayriye’nin bunlara attığı dayağı görmediğime hâlâ yanarım.
Tabii olaya polis müdahale edince iş mahkemeye kadar uzamış. Kadın mahkemede her şeyi bir bir anlatmış. Hatta seçimin son gecesi kadın elbisesi giyerek kapı kapı gezip “Hüddem Cengiz’e oy yok” diyenleri de kameraya çektirmişmiş. O görüntüleri de savcıya izletmiş. Bunlara para veren “Yeniceli Irıza” deyince mahkemede şikâyetçi durumunda olan Irıza itiraz etmiş. Kadın da benim olaya şahit olduğumu söylemiş.
İkinci mahkemeye beni de çağırdılar. Ben de gördüklerimi, duyduklarımı anlattım. Daha sonra hâkim adamları sıkıştırınca onlar da öttü. Para aldıklarını kabul etti. Hâkim de seçimlere hile karıştırmaktan Irıza ile Ömer Bey’i ve diğer üç kişiyi tutuklayıp içeri attı. Tam iki buçuk sene ceza aldılar. Bu sayede Yunus Bey’in de benim de intikamım alınmış oldu.
Hatta içerde bu Irıza’ya bir dayak atmışlar ki sormayın. Kolunu, bacağını kırmışlar. Tam yirmi beş gün hastanede yatmış. Ben de hastaneye gidip uzaktan da olsa onu gördüm. Dinime, imanıma korkuluk gibi kolunu bacağını gerdirmişlerdi. İnim inim inliyordu. Oh olsun deyyusa! Artık ölsem de gam yemem.
Ömer olacak herifi de bir iki defa sıkıştırıp tartaklamışlar. O da dışarı çıkınca siyasete tövbe etti. Hacca neyi gitti ama Yunus Bey’e yaptıklarının cezasını nasıl öder öbür tarafta Allah bilir. E ne demişler alma mazlum ahını çıkar aheste aheste.
Cengiz mi ne oldu? O olaydan sonra karısı bunu boşadı. Malı mülkü ikiye böldü, kadın paşalar gibi yaşıyor. Cengiz de evlenemedi bir daha emme hâlâ siyaset kovalıyor. Lakin bir şey olamadı henüz. Cinlerden yediği dayaktan mıdır babasının ahını aldığından mıdır iki yakası bir araya gelmiyor. Bana kalırsa bu fesatlıkla ebediyen iflah da olmaz.
Efendim ne demişler; çok mal haramsız çok laf yalansız olmazmış. Sözü uzatmaya gerek yok. Kalın sağlıcakla.


Yorumlar - Yorum Yaz