YÜZ VERECEĞİM-SAKIZ-EPEY EDER-BU SAÇI KİME YALATTIN?

Yüz Vereceğim
Liselerde, kredili sistem devam ederken ne kadar edebiyat dersinden borçlu olan öğrenci varsa beni tercih etmiş. Son sınıflardan birine, son iki saat dersim vardı. Sınıfa girdim, sınıf oldukça karanlıktı.
“Sınıf niçin karanlık? Biriniz düğmeye bassın!”
Orta sıralardan bir öğrenci:
“Hocam, lambalar bozulmuş.”
“Peki bu karanlıkta ne yapacağız?”
“Hoca’m, dün son iki saatte de bozulmuştu, tarih öğretmenimiz bizi eve göndermişti.” deyince, arka sıralardan bir öğrenci niyetlerini açıkça belli etti.
“Hoca’m, bu karanlıkta ders işlenmez, evlerimize gidelim mi?”
“Çocuklar, bu bozuk lambaları kim tamir ederse ona yüz vereceğim.” dedim.
Altı öğrenci, sıraların üzerine fırlayıp floresan lambaları kıvırarak sınıfı aydınlattılar. Altı öğrenci karşıma dizildi:
“Evet Hoca’m! Lambaları tamir ettik.”
“Teşekkür ederim. Hem beni hem de sınıfı aydınlattınız.”
Altısı birden:
“Eee!”
“Ne eeesi oğlum?”
“Hoca’m yüz vereceğim demiştiniz ya!”
“Ulan yüz vermesem, bu kadar şımarabilir miydiniz?”

Sakız
Kredili sistem öğrencileri arasında yaşı hayli ilerlemiş öğrenciler çoktu. Bu tip öğrenciler, hele de bir öğretmen ortaokuldan liseye tayin olmuşsa onu acemi çaylak görürlerdi. Böyle öğrencilerin çoğunlukta olduğu bir sınıfa girdim. Sınıf beni çok dikkate almadı, herkes kendi havasında. Öğrencilere sessizce uzun uzun bakmaya başladım. Bir müddet sonra sınıf, bir öğretmenin geldiğinin farkına vardı. Arka sıralardan bir öğrenci, hâlâ çak çak sakız çiğniyor, o çocuğa dönerek:
“Oğlum! İnşallah yanılmıyorumdur, sen sakız çiğnemiyorsun.” dedim.
“Evet Hoca’m, yanılmadınız, sakız falan çiğnemiyorum.” dedi.
“Ağzını iyi kontrol et bakalım.”
Aceleyle sakızı yutuverdi. Dili ile ağzını karıştırdıktan sonra:
“Ağzımda sakız falan yok Hoca’m.” dedi.
Ben lafı yapıştırdım:
“Ben adama böyle yuttururum işte.” dedim.

Epey Eder
Cep telefonlarının yaygınlaştığı zamanlarda ben de bir telefon almıştım gecikmeli de olsa. Okulda öğrenciler soruyor:
“Hoca’m telefon hafızanız ne kadar? Kaç numara kaydedebiliyor?
“Hiç düşünmedim, galiba epey alıyor.”
“Ya Hoca’m! Bu epey ne kadar eder?”
“Ne bileyim oğlum! Epey eder işte.”
“İyi de Hoca’m, bu epeyin bir karşılığı olması lazım.
“Gel bakalım öyleyse, bu telefonu al ve telefoncuya giderek bana sorduğun soruyu ona sor.”
Gidip geldikten sonra:
“Telefoncu ne dedi?
“Valla Hoca’m! Telefoncu da evirdi çevirdi, epey alır.” dedi.
Dersi kaynatmaya niyetliler ya… Bir başka öğrenci ise:
“Hoca’m siz hocasınız, yüksek tahsil yaptınız. Bu epeyin, ne kadar yaptığını bilmeniz lazım.”
“Gel bakalım, matematik hocana git, sor bu “epey” ne kadar edermiş?”
Öğrenci gitti, geldi:
“Sordun mu oğlum, ne dedi?”
“Hoca’m, epey ne kadar eder, dedim. Bir müddet düşündükten sonra ‘Epey eder.’ dedi.
Sınıfça, bu olaya epey bir gülmüştük.

Bu saçı kime yalattın?
Sınıfa girer girmez, gözüme çarptı. Öğrencinin biri saçını briyantinlemiş, onu da arkaya doğru taramış pırıl pırıl parlıyor. Güler misin, ağlar mısın? Dayanamadım sordum:
“Oğlum, sütü kaçtan veriyorsunuz?”
Hayretle:
“Ne sütü Hoca’m?”
“İneğinizin sütü evladım.”
“İneğimiz yok ki Hoca’m!”
“Oğlum, ineğiniz yok da her gün bu saçı, kime yalatıyorsun?”


Yorumlar - Yorum Yaz