NİGAR HANIM VAY/dört-Matbuatta Kavga Var

Nigâr Hanım’ın “Feryad” şiirinin yayımlandığı Mütalâa mecmuasının 17. nüshası Anadolu’da yok satıyordu.
Bu, Mehasin mecmuasının patronu Vasfi Naim için rahatsız edici bir haberdi. Geçen ay yaptığı transfer teklifine Nigâr Hanım “hayır” deyince öfkeden çıldırmış, belli etmemeye çalışsa da hışımla ayrılmıştı oradan.
Nasıl olurdu bu?
Hâlbuki kendisi “Herkesin bir fiyatı vardır ve paranın açamayacağı hiçbir kapı yoktur.” der, buna yürekten inanırdı.
Olmamıştı. Nigâr Hanım’ı ikna edememişti işte. Nerede yanlış yapmıştı?
“Yalnız benim mecmuamda yazacaksınız.” demesi mi irtibatı koparmıştı? Ama böyleydi bu.
Her mecmua, anlaştığı imzanın yalnız kendi sayfalarında görünmesini ister, bir başka mecmuada yazmasına izin vermezdi. Bu matbuat âleminde yazılı olmayan kesin bir kuraldı. Öyle bir kuraldı ki Kanun-ı Esasi’nin ana maddelerinden biri gibiydi.
Eskilerin deyişiyle “teamül”dü. Şayet bir yazar ya da şair bu teamüle uygun davranmazsa önce mecmua idaresine tazminat öderdi, sonra da mecmua onun metinlerini bir daha yayımlamazdı.
Gerçi Mütalâa, ne hikmetse Nigâr Hanım’a sınır koymamıştı. Onu topluma mal olmuş bir sanatçı olarak görmüş, okuyucularını ondan mahrum bırakmanın haksızlık olacağını düşünmüş olmalıydı.
Vasfi Naim bunu da saçma buluyordu. Her ne sebeple ve her kim için olursa olsun teamüller sarsılmamalı, kurallar esnetilmemeliydi.
Yol boyu,
“Yanlış yaptın Nigâr Hanım! Pişman olacaksın.” diye diye kelimeleri ağzında sakız edip çiğnemişti.
Islık gibi bir sesle,
“Vasfi Naim’in kim olduğunu göreceksin Mümtaz Fehmi!” diye de eklemişti ardından.
İntikam vaktiydi şimdi. Ne yapabilirdi? Ne yapmalıydı?
Hapishanede volta atan mahkûmlar gibi yazıhanesinde bir sağa bir sola yürüyor, kafa patlatıyordu.
Çok geçmeden zihninde beş yüz mumluk bir ampul yanıverdi. Yalnız yazıhane değil, bütün dünya birdenbire aydınlanıverdi.
Diş gıcırtıları arasında,
“Ben de Vasfi Naim isem bu oyunu bozarım leyn!” diye bağırdı.

(Editörün notu:
Bir kehanette bulunmak gerekirse bu yürekli çıkıştan, ileride Tatar Ramazan’a bir replik biçilebilir.)

Yan odadan musahhih Feriha Sezai koşup geldi. Telaşlıydı.
“Hayırdır, patron,” dedi. “Kötü bir şey mi oldu?”
Vasfi Naim, gülümsedi.
“Yok bir şey, Feriha Hanım,” diye cevap verdi. “Zihnimde bir riyaziye problemi vardı da onu çözdüm. Biliyorsun, uzaktan tedrisatla matematik okuyorum. Profesör bu problemi halledene ara imtihanda artı yirmi puan verecek.”
“Ya öyle mi?” dedi Feriha Sezai. “İyi iyi. Ben de sandım ki…”
“Her şey yolunda, Feriha Hanım, işinize bakın!”
“Peki, patron.”
Feriha Sezai odadan çıktı.
Vasfi Naim için durulacak zaman değildi, hemen harekete geçti. Gözünü karartmıştı bir kere. Hırsa kapılmıştı.
Bir kamu bankasından yüklü miktarda kredi çekip gazete ve mecmua dağıtım şirketini satın aldı. Şirketin başına kayınbiraderi Behçet Emin’i oturttu.
Behçet Emin sanayide kaportacıydı. Vasfi Naim onu özellikle seçmişti. Şirketi kendisi perde gerisinden yönetecekti ama resmî evrakta adı hiç geçmeyecekti.
Bütün periyodik neşriyatın dağıtım işleri aksamadan yürüyecekti. Sadece Mütalâa mecmuasına el konacak ve mecmua dağıtıma verilmeyecekti. Dolayısıyla Nigâr Hanım’la okuyucularının bağı kopacak, Mümtaz Fehmi’ye de büyük bir darbe indirilmiş olacaktı.
Bir sonraki ay olay patladı. Mütalâa mecmuası hiçbir gazete bayiinde bulunamadı.
Mecmuanın sadık okuyucuları bayilerden eli boş ama ağzı dolu dönüyordu. Öfke gırtlak boyuydu. Mecmuanın merkezine acele telgraflar çekildi, tehditler savruldu.
Trabzon’dan Hızır İlyas adlı okuyucu, iadeli taahhütlü bir mektuba “Ya mecmuam gelir ya da...” diye eksiltili bir cümle yazmış, altına bir Sürmene bıçağı, bir de ondörtlü resmi iliştirmişti. Bununla çok açık bir mesaj verdiğinden emindi.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Anadolu şehirlerinde ve kasabalarında “Mecmuamızı isteriz!” diye mitingler düzenlenmeye başladı. Aslında herkes bu sloganın arkasında “Nigar Hanım’ı isteriz!” cümlesinin saklı olduğunu bal gibi biliyordu. Düpedüz isyandı bu. Öyle bir isyan ki, Celali isyanları halt etmiş.
Anadolu ayaklanmıştı. Cayır cayır yanıyor, bangır bangır bağırıyordu. Ülkede halk ihtilalinin ayak sesleri yankılanıyordu. Dünyada şiir ve şair temalı ilk ihtilal olacaktı bu.
Mütalâa mecmuasının patronu Mümtaz Fehmi soğuk soğuk terliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.
Nasıl olurdu bu?
Mecmua vatan sathındaki hiçbir okuyucuya nasıl ulaşmazdı?
Araştırdı, soruşturdu, dağıtım şirketinin el değiştirdiğini öğrendi. Yeni yönetimin farklı bir yapılanmaya gitmesi sebebiyle bir aksilik olduğunu, bir sonraki ay, mağduriyetin giderileceğini söylediler.
Mümtaz Fehmi araştırmayı biraz daha derinleştirince Vasfi Naim’in çevirdiği dolaptan haberdar oldu. Dönemin ünlü kabadayılarından İpsiz Recep, Şık Manol ve Baltalı Hano gibi birkaç belalıyı Vasfi Naim’in üstüne saldı.
Kabadayılar Vasfi Naim’in ofisini bastılar. Bereket versin, ofiste kimse yoktu da can kaybı olmadı. Öyle ya, bütün kabadayılar Şık Manol gibi adam öldürmeye tövbeli, sadece kafasını ve yumruklarını kullanan tipler değildi. Dönemin tek kadın kabadayısı Baltalı Hano’nun bile kocası dâhil yirmiden fazla leşi vardı.
Kapı pencere, cam çerçeve, masa sandalye, ne varsa indirdiler. Rulo kâğıtları yaktılar. Dizgi ve baskı makinelerini darmadağın ettiler.
“Bu ilk ikaz!” diye not bıraktılar. Zaptiyeye gitmesi hâlinde binayı başına yıkacaklarını, soyunu sopunu kurutacaklarını not etmeyi unutmadılar.
Bu olay Mütalâa ve Mehasin mecmuaları arasındaki kanlı kavganın fitilini ateşledi. Artık matbuat âleminde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Baltalar çoktan bilenmişti.
Ertesi hafta Vasfi Naim de Harap Hüsnü, Odesalı Kosti, Solak Ligor adlı kabadayılarla Mütalâa mecmuasının ofisini basıp misillemede bulundu.
Bir yandan etrafı toparlamak, mecmuanın neşrini kesintiye uğratmamak, öbür yandan kavgayı sürdürmek gerekiyordu.
Mümtaz Fehmi, Nigâr Hanım’ı transfer etmekle yazar ve şair transferlerinin yolunu açmış, aynı zamanda başına belayı satın almıştı. Ama olsun, tatlı belaydı neticede. Yüz kere olsa yüz kere daha bu riske girerdi.
Fena mı olmuştu?
Matbuat âlemine bir hareket gelmişti. Hareketin olduğu yerde bereket de olurdu.
Öte yandan Nigâr Hanım, istemeden böyle büyük bir kavgaya sebep olduğu için üzgündü. Bir süre yazmaya ara verecek ve kavganın yatışmasını bekleyecekti.


Yorumlar - Yorum Yaz