NİGAR HANIM VAY/beş-Yazılmamış Bir Şiire Nazire

Bu sabah şehrin yeni havalimanında olağanüstü bir hareketlilik var. Aprona kırmızı halılar serilmiş. Şehrin ileri gelenleri karşılama töreni için tam kadro orada. Biblo gibi dizilmişler.
Az sonra Nigâr Hanım, uçağın kapısında görünüyor. Belediye bandosu Selahattin İçli’nin “Hoş geldin gönül bahçeme bahar yüzlüm hoş geldin” mahur şarkısını çalmaya başlıyor. Nigâr Hanım merdivenden kuğu gibi iniyor.
Vali, belediye başkanı ve diğer erkân sırayla Nigâr Hanım’a “Hoş geldiniz, efendim, şeref verdiniz.” diyorlar. “Size layık değil ama...” özrüyle rengârenk çiçekler arz ediyorlar.
Valilik konağına geçiliyor. Çeşitli hediyeler sunuluyor Nigâr Hanım’a.
Belediyeye geçiliyor. Meclis salonunda encümen huzurunda şehrin altın anahtarı teslim ve hemşerilik beratı takdim ediliyor kendisine.
Şiir meclisi Âşıkpaşa Sarayı’nın geniş avlusunda. Nigâr Hanım ön sırada oturuyor. Belediye başkanı ve vali konuşmalarını yapmak için kürsüye çıkıyor ve önce Nigâr Hanım’ı selamlıyorlar.
Şiir meclisine Memalik-i Osmaniye’nin her köşesinden meşhur şairler kopup gelmiş; Türki, Arabi, Farisi ve Frenk lisanlarında şiirler okunuyor. Meşhurların en meşhuru Nigâr Hanım tabii ki.
Gökten konfetiler yağıyor üstüne. Amerika’dan, Japonya’dan kimi şairler telekonferans sistemiyle meclise katılmış. Herkes mest.
Otuz şair art arda şiirlerini seslendiriyor.
Münzevi şair Tayfun Cemil mecliste şiir okuyup okumadığından emin değil.
Nihayet herkesin sabırsızlıkla beklediği o büyük an geliyor. Her mecliste olduğu gibi en son Nigâr Hanım’ın kürsüyü teşrifleri istirham ediliyor. Böylece kürsü asıl sahibini buluyor.
O sırada kürsünün etrafı tütsülerle, suni dumanlarla büyülü bir atmosfere dönüşüyor. Yukarıdan helikopterle iki ton gül yaprağı dökülüyor Nigâr Hanım’ın başına.
Nigâr Hanım, “gül gibiyim” kafiye ve redifli muhteşem bir şiir okuyor. Vezn-i aruzla tarzıkadim üzre bir gazel bu. Herkes kendinden geçiyor.
Tayfun Cemil’in kalbi yerinden fırlayacak gibi, “Ben aldım başımı gidiyorum, sen de peşimden gel!” diyor.
Dediğini de yapıyor, göğüs kafesini yarıp çıkıyor, uçup gidiyor, kürsünün dibine, Nigâr Hanım’ın ayak ucuna düşüyor.
Kendini yokluyor Tayfun Cemil. Sağ elinin ayasıyla göğsünü sıvazlamak istiyor. Kalbinin yerinde kocaman bir boşluk.
“Öldüm mü?” diyor kendi kendine. “Cennette miyim? Kürsüde şiir okuyan Nigâr Hanım hurilerden bir huri mi?
Hay Allah! Bu ayın kirasını da ödememiştim, ev sahibine ayıp olacak. Şiir kitabım matbaada.
Nazilli’deki şiir meclisine davetliyim, Gümüşhane Pestil Festivali’nde imza günüm var, mecburen onlara da katılamayacağım. Keşke bir hafta daha yaşayabilseydim ve en azından imza günümde bulunabilseydim.
Okuyucularıma minnet borçluyum. Hepi topu üç beş kişi zaten. Öldüğüm için beni mazur görürler, haklarını helal ederler inşallah.”
Göz kapaklarına ellişer kiloluk un çuvalları asılıydı sanki.
O yüzden gözlerini açması hiç kolay olmadı. Sabahın eli kulağındaydı. Etrafına dikkatle bakındı Tayfun Cemil.
Kireç badanalı tavan, karanfil desenli kirli beyaz perdeler, açık mavi plastik boyalı duvarlar, duvarın birinde Osman Hamdi Bey’in Arzuhalci’si, diğerinde Munch’un Çığlık tablosu, her şey yerli yerindeydi. Kaba etini çimdikledi.
Rüyaymış. Bu kez de,
“Keşke ömür boyu rüyada kalsaydım.” dedi. “Keşke Nigâr Hanım’dan bin rüya yılı şiir dinleseydim. O ne billur ses, Allah’ım, o ne can yakıcı eda! Ben bunca zaman nasıl kayıtsız kalmışım ona. Nasıl o güneşin mihverine girmeden avare dolaşmışım. Ondan uzak bir avare olmaktansa ona yakın bir serseri olsaymışım. Bütün şiirlerimi ona yazsaymışım.
Boşa çiğnemişim küreiarzı. Noksanlık bendeymiş. Öyle ya, mıknatıs demiri, nikeli, kobaltı çeker; alüminyumu ne yapsın? Gerçi altını, gümüşü de çekmiyor mıknatıs ama nerede bende o hamur, o maya?”
Damağında şiirin bal tadı, kulağında şiirin ezgili yankısı, dimağında şiirden bölük pörçük kelimeler kalmıştı. Hafızasını didik didik etti. Şiirin sadece son mısraını hatırlıyordu:
“Nigâr’ım şaireyim çölde açan gül gibiyim.”
Gerisi buharlaşıp gitmişti sanki. Bereket versin, vezin belliydi: Feilâtün feilâtün feilâtün feilün.
Mısraı matla beyte tamamlamak için,
“Güle bülbül gerekir ben dahi bülbül gibiyim.” diye mırıldandı Tayfun Cemil.
Rüyasını altıncı hissine bağladı. Bazı rüyaların hissikablelvukunun uykudaki akisleri olduğunu çok iyi biliyordu.
“Nigâr Hanım şu saatlerde mecliste okuduğu o şiiri yazıyordur mutlaka. Öyleyse hemen naziresini yazmalıyım.” dedi kendi kendine.
On beş dakikada tamamladığı şiir şöyleydi:

Kalbinin çaldığı kanundaki bir tel gibiyim
Yakın olmam gerekirken ne için el gibiyim

O siyah gözlere malik yürüyen servi için
Geceden gündüze mestane akan sel gibiyim

Ne elif tuttu elimden ne de nun gördü beni
Dalın altında kalan bir gariban zel gibiyim

Bu ne talih ki yolum düştü bir aşk ülkesine
Acıdan saçkıran oldum azıcık kel gibiyim
Olmuyor bende müsavi iki gün birbirine
Bir zaman Tayfun idim şimdi hafif yel gibiyim
Şiirin “Nigâr Hanımefendi’nin yazdığına rüyamızda şahit olduğumuz, ancak kuvveden fiile çıktığını henüz göremediğimiz ‘gül gibiyim’ serlevhalı gazeline nazire” alt başlığıyla Malumat mecmuasında yayımlandığını gören Nigâr Hanım, Tayfun Cemil’e mecmua aracılığıyla şu masajı iletti:
“Birkaç gündür zihnimde kemale erdirmeye çalıştığım, ancak müsait bir vakit bulamadığımdan kâğıda dökemediğim, size rüyanızda ayan olan şiirime yazdığınız nazire için müteşekkirim. Kalbimin usaresi kalbinize damlamış. Maatteessüf ilham kebuterimi ürküttünüz. Binaenaleyh şiiri yazma hususunda şevkimi kaybettim.
Çok rica edeceğim, gönlüme dökülen lakin henüz nazma dönüşmeyen eserlerime nazire yazarak beni müşkül durumda bırakmayınız. Biraz sabrediniz ve şiiri yazıp neşretmemi bekleyiniz
Bâki selamlar, Tayfun Beyciğim.
Not: Gönlünüz ferah olsun, efendim. Elif, ilham lütfuyla elinizden tutuyor; nun ise şiirinizi okuyarak ve bu mesajı yazarak sizi gördüğünü izhar ediyor.
“Dalın altında kalan bir gariban zel gibiyim.” demişsiniz. Dert çekip zâr eylemenizden müteessir oldum. Kelliğinizi de dert etmeyiniz lütfen. Nice gür saçlı insan var ki bir mısra dizemiyor.”
Bu mesaj en büyük iltifattı Tayfun Cemil için. Ona karada ölüm yoktu artık. Havaya çıkmasın, denize de uğramayıversindi canım.


Yorumlar - Yorum Yaz