SANDIK BURDA MÜHÜR NERDE?

Geçen seferki olaydan sonra bizim malum ekip ne yaptı etti bu İt Yaşar ile beni barıştırdı. Geldi elimi öptü, özür cızır dilerken ben de yumuşadım. Lakin adı üstünde İt Yaşar, ne yaparsan yap adamın ruhu pis. İllaki bir itlik yapacak. Tabii sonradan öğrendiğime göre sırf beni kızdırıp konuşturmak için bunu bana musallat etmişler.
Ben bu alçağı affedince güya gönlümü almak için beni, Culuk’un Hamza’yı, Cavlak’ın Kel Savaş’ı ve Abdullah’ın Ömer’i evine davet etti. Mangallar, semaverler yandı. Yendi, içildi. Sonra sohbet faslı başladı. Laf dolana dolana geldi bizim orman kesimi nedeniyle hapis yatma meselesine… Tabii lafın gözünü kanatan yine İt Yaşar.
Boğazını temizledi ve yılışarak sordu. Malum “ş”leri tam çıkaramadığından yılan gibi tıslayarak…
“İrfani Emmi bizim kazada yine seçimlere itiraz edilmis. Millet diyor ki bu seçim iptal olur. Sence ne olur? Yine seçim iptal olur mu?”
Düşündüm bizim burada seçimler her zaman hararetli geçiyor. Yirmi sene önce de akli yeterliliği olmayan kişiler oy kullandı diye seçim iptal edilmişti.
“Seçimler iptal edilir mi bilmem ama dedikodusu bitmez. Sandığa baştan sahip olacaksın. Tutanakları imzaladıktan sonra şöyle oldu böyle oldu demenin bir faydası yok. Allah vermesin milleti birbirine düşürürler. Kavga gürültü çıkar, arada nahoş şeyler olur. Bu kadar hiddete, şiddete gerek yok. Aklıselim olmak lazım.” dedim.
Savaş da beni teyit etti:
“İrfani Emmi gerçekten biraz fazla gerginlik yapılıyor. Bizim burası da maalesef seçimle yatıp seçimle kalkıyor. Birisi muhtar olacak diyelim. Sanki bütün köy muhtar olacak gibi hararetleniyor. Seçime giriliyorsa bir kişi kazanır gerisi kaybeder. Bunu hazmetmek gerekir.”
Hamza da derin bir iç çekti:
“Ah, nerde o anlayış?”
Yaşar da imalı imalı:
“Eskiden de seçimlerde hile hurda oluyor muydu İrfânî Emmi, sen bilirsin.” diye soruyu yapıştırdı.
Onun bu yüz şeklini görünce dedim ki bu yine bir itlik düşünüyor.
“Valla bu melmekette ilk seçim Rumi takvime göre 4 Kânunuevvel 1324’de yapılmış ve seçimi İttihatçılar kazanmış.”
Yaşar:
“1324 kaç yılına denk geliyor ki?”
“1908 senesi. Devletin başında cennetmekân Sultan Hamid var. Neyse bu ağalar, padişahı indiriyorlar ve 1912’de ikinci seçim yapılıyor. Balkan Harbi’nin olduğu zaman yapılan bu seçime “sopalı seçim” demişler. Askerler zorla milleti İttihatçılara rey vermeye zorlamış. Ardından 1914’te seçim olmuş, bu sefer İttihatçılar tek parti olarak seçime girmiş. Zaten harp hâli… Son seçim 919’da olmuş. Melmeket işgal altında. Bu seçimlerde herkes oy veremiyormuş, onu da söyleyeyim. Sonra 23’te Cumhuriyet kurulmuş. 46’ya kadar tek parti… 46 seçimlerinde ilk kez Demokrat Parti seçime girmiş. Bu seçim zaten çok şaibeli bir seçim olarak tarihe geçmiş. Açık oy gizli tasnif diye acayip bir iş yapılmış. Sonuçta bu günlere gelindi.”
Yaşar yüzünü buruşturdu.
“Yahu Emmi sana bizim burada eski seçimler nasıl oldu dedik, sen gittin ta Sultan Hamid döneminden basladın. Sen anlat bakalım, 77 seçimlerinde Yunus Reis nasıl kaybetti?”
Ben bunun bana o seçimleri anlattıracağını çok iyi bildiğim için mahsus lafı dolaştırıyordum. Şimdi mecburen o seçimi anlatacaktık. Bakalım ne yumurtlayacaktı. Bu sefer hiç nazlanmadan anlatmaya başladım.
“77 seçimlerinde Yunus iki dönem reislik yapmış birisi olarak çok şanslıydı. Onun sayesinde köy bir şehere benzemişti. Çok hızmat etti çok… Neyse bunu yıkmak isteyenler karşısına güçlü bir aday bulamayınca Alamancı Nazim’i çıkardılar. Aslında Nazim ile Yunus canciğer arkadaştılar. Nasıl oldu bilmiyoruz, bir de duyduk ki Alamancı Nazim bağımsız olarak aday olmuş. Her akşam Yunus’un odada toplanıyoruz, köyün alt başından üst başına bütün haneleri tek tek sayıyoruz. Yunus’un oyu Nazim’in oyundan fazla geliyor. Seçim aralık ayının 11’inde yapılmıştı. O günü hiç unutmam. Yunus Reis’in babası Hasan Ağa da çok hastaydı. Adamın son günleriydi. Seçim sabahı bir sala verildi ki Hasan Ağa ölmüş.
Hasan Ağa öldü diye civardaki köyler buraya aktı. Biz de seçimi, sandığı bıraktık cenazeyi kaldırmakla uğraşıyoruz. Öğle namazından sonra cenaze kalktı. Bu arada bazı akrabalar gidip reylerini attılar.
İkindiye doğruydu. Hacı dayımın Zeynep bizim oturduğumuz odaya depil destek girdi.
“Ne duruyorsunuz? Ölüyle ölecek değiliz. Ölen de geri gelecek değil. Hasan emmimi kaldırdık, defnettik. Asıl ölü sandıkta yatıyor. Sandıklar sahipsiz kalmış. Adamlar mühürü saklamışlar. Millete ‘Bağımsız adaya rey verecekseniz onun kâğıdını, Yunus’a vereceksiniz oy pusulasını zarfa koyup sandığa atacaksınız’ demişler. Ben dırıdınca ortalık karıştı. Durman gidip sandıklara sahip çıkın! Kökü dört sandığa sahip çıkamayacaksanız yazık size.” dedi emme biz gidene kadar olan olmuştu.
Zaten geçmiş gün 1250 seçmenin 1040’ı sandığa gidebilmiş. En az iki yüz kişi cenaze var diye sandığa bile gitmemişler. Sandıklar açıldı ki bizim mühürsüz 285 oy iptal edildi. Adam 420 oy ile reis oldu. Yunus’un oyu da 339’da kaldı. Diyelim ki bu oyların 25’i gerçekten geçersiz olsa geriye 260 oy kalır. Hadi 250 desek 339 oyun üzerine de bu 250 geçersiz reyi eklediğinde 590 oy ile kazandığı seçimi adamlar hile ile aldı. Çok dedik itiraz edelim diye Yunus’a dinletemedik. O zaman Törrüd, Yunus’un birinci azasıydı. O da bize karşı çıktı ve Yunus’a dedi ki:
“Sakın itiraz etme. Babanın toprağı kurumadan kendi derdine düştü dedirtme! Köylü avradına söver.” dedi.
O da aynı sözleri tekrarlayıp bizi reddetti. Böylece Alamancı Nazim reis oldu ama iki sene sonra inkılap oldu. Kenan Paşa belediyelere subay, astsubay atayınca reisliği elinden aldılar. O da işi yarı başlı bırakmak zorunda kaldı.”
Ben lafımı bitirir bitirmez Yaşar “İhi” deyip gülmeye başladı. Canım sıkıldı. Tersleyeceğim emme lakin yine çavıp gidecek kanı altına akasıca… Sabrettim ki bakalım bir bildiği varsa konuşsun.
“Ne kikirdiyon lan sen yine! Ne var ne oldu?” diye sordum.
Yaşar birden ciddileşti:
“Nazim’i sizce kim ikna edip arkadasının karsısına çıkarmıs olabilir?
Adı üstünde İt Yaşar, yine ortaya bir kılçık atmıştı.
“Ne bileyim oğlum 40 sene geçmiş üstünden.”
Yaşar hiç istifini bozmadan sormaya devam etti.
“Peki size seçim sonuçlarına sakın itiraz etmeyin diyen Törrüd müydü?”
Ben de kendimden emin şekilde cevap verdim.
“Heee Törrüd’dü. Biz illa itiraz edelim deyince ayağa kalktı, Yunus’un yakasını tuttu. ‘Eğer babanın toprağı kurumadan kendi derdine düşüp seçime itiraz edersen köylü avradına söver. Gel bu işten vazgeç. -Bizi parmağıyla işaret edip- Kanma bunlara, bunlar senin hayrına uğraşmıyor.’ dedi.”
Yaşar ellerini dizine vurarak:
“Allah, Allah!” diye birkaç kere tekrarladı.
Hepimiz merak içindeydik. Savaş dayanamadı, bunun yakayı kucaklayıp:
“Lan şerefsizlik yapma! Ne ise şu ağzındaki baklayı çıkar. Bizi çatlatma!” diye bağırdı.
Yaşar, Savaş’ın elinden kurtuldu. Yine tıslayarak cevap verdi.
“Bak İrfani Emmi ben o zaman delikanlıydım lakin rey verme yasında değildim. İlk önce bilmis ol ki Nazim’i aday olmaya ikna eden Törrüd’dü.”
Kulaklarıma inanamıyordum.
“Yok daha neler! Lan oğlum nasıl olur? Yunus, babası hasta diye aday olmayacaktı. Biz de aday olmasını istemiyorduk. Onu da bizi de ikna eden Törrüd’dü. Hatta Yunus’un ilk azası da Törrüd’dü.”
Yaşar gayet ciddi bir şekilde devam etti.
“Valla sen ne dersen de isin aslı bu. Biz evcek Alamancı Nazim’i destekliyorduk. Bizimkiler sabah Nazim’in evinde toplanmıslardı. O sırada sala okunmaya basladı. Törrüd de oradaydı. Bana ‘Allah vere de Hasan Ağa ölmüs olaydı. Çık dısarı dinle bakalım kim ölmüs?’ dedi. Hoca salayı bitirince “Beldemiz esrafından ve Yunus Reis’in babası Hasan Ağa vefat etmistir. Cenazesi öğle namazını müteakip kaldırılacaktır.’ deyince ben içeri girip durumu içerdekilere söyledim. Törrüd sevinçle oturduğu yerden ayağa fırladı.
‘Aha simdi seçimi aldık!’ diye bağırdı.
Oradakiler saskın şaşkın ona baktılar. Aslında bes dakika öncesi yaptıkları sayımda seçimi kaybettik demislerdi.
Nazim Ağa önce buna iyice bir küfür savurdu. Sonra:
‘Lan zerhos musun dürzü! Adam 200 rey farkla bizi geçti diyen de sendin. Simdi de diyon ki kazandık. Hasan Emmim ölünce onun vereceği bir rey eksik diye mi kazanacağız? Zaten köylü Hasan emmim öldü diye vermeyecekse de reyini Yunus’a verir.’ diye bunu azarladı.
Törrüd ellerini ovusturarak dedi ki:
‘Hiç siyasete kafan çalısmıyor Nazim Ağa. Simdi bunlar cenaze derdine düserler. Sandığı mandığı gözleri görmez. Sandık basındaki adamlarımız sandık baskanlarını bir sekilde razı etsinler. Baktılar yola gelmezlerse tehdit etsinler. Mühürü saklasınlar ve kimseye vermesinler. Desinler ki Nazim Ağa’ya rey verecekler o bağımsız aday olduğu için onun bastırdığı kâğıdı zarfa koyacak. Yunus’a rey verecekler de beyaz oy pusulasını zarfa koyacak. İs ortaya çıkana kadar biz bayağı bir reyi çürütmüş oluruz. Arada iki yüz rey fark var dedik. En az yüz oyu çürütürsek seçim bize geçer. Hiç merak etmeyin. Zaten en az yüz kişi de cenaze evini bırakıp sandığa gitmez. Siz dediğimi harfiyyen uygulayın. Ben de gidip Yunus’un yanında duruyum. Ne de olsa onun azası sayılırım. Ben onu evde tutarım. İkindiye kadar size mühlet. Bunlar uyansa bile zaten öğleden önce bu taraftan rey atmaya pek gelen olmaz. Cenazeden sonra gelenler artar. Siz dediğim gibi öğleye kadar gelenlerin reylerini mühürsüz attırırsanız bu reyler geçersiz olacağı için biz kazanırız.’
Nazim Ağa pek hile hurda bilmezdi.
‘Lan öyle sey olur mu essoğlu essek! Milleti birbirine mi kırdıracan?’ diye itiraz etti.
Törrüd de ona:
‘Sen seçimi kazanmak istiyorsan böyle yapacaksın yoksa havanı alırsın!’ diye çıkıstı.
Bu sefer Nazim Ağa:
‘Diyelim ki senin dediğin gibi oldu. Seçim sonunda bu is ortaya çıkınca adamlar seçime itiraz etmez mi? O zaman köylü avradımıza sövmez mi cenazeyi fırsat bilip hile yapmıslar diye? Söyle bakalım.’ dedi.
Törrüd de ona dedi ki:
‘Bak Nazim Ağa zafere giden her yol mubahtır. Sonunu düsünen kahraman olamaz. Sen merak etme ben orasını da ayarlarım. Simdi ben doğruca Yunus’un evine gider bağıra çağıra ağlarım. Herkes beni Hasan emmime yanıyor zanneder. Oradan kimseyi cenaze kalkmadan sandık basına göndertmem. İs ortaya çıkınca da Yunus’a, babanın toprağı kurumadan itiraz edersen köylü babasının ölüsünü bırakıp kendi derdine düstü diye avradına söver der onu bu isten caydırırım. Sen orasını bana bırak. Sen simdi git sandık basındaki memurları ikna et. Para mı veriyon, tehdit mi ediyon, ne edersen et. Ben de gidip cenazeyi kaldırayım.’ dedi. Yani sizin anlayacağınız mühür saklama isinin de mimarı Törrüt’tür.” dedi.
Üçümüzün de ağzı açık kalmıştı. Beni görmeliydiniz, küfürün bini bir para. Bir yaşıma daha basmıştım.
“Ulan” dedim “Bu Törrüd ne şeytan adammış da bilememişiz. Adam bizden göründü, bizi sandıkta yıktırdı. Sonra da itiraz etmemizi engelledi. Hem karını vermiş hem de korunu.”
Sonra ayağa kalktım, kıbleye döndüm. İki elimi açtım:
“Allah’ım beni ve bu beldeyi bu Törrüd’ün şerrinden sen koru!” diye sesli bir şekilde dua ettim.
Savaş, Hamza, Ömer ve Yaşar da yüksek sesle “Âmin!” diyerek bağrıştılar.


Yorumlar - Yorum Yaz