SİHİRBAZLIK

Ülke olarak biz, yerde karınca, havada arı gibi çalışmamız lâzımken çocuklarımızı okulla dershane arasında at gibi koşturuyoruz.
Bilhassa doksanlı yıllarda Anadolu Liselerini kazansınlar diye mini mini çocuklarımızı yarış atı gibi çalıştırdık. Eğitimde, ifrat ve tefritten kurtulamadık.
Anadolu Liseleri sınavına hazırlık için Fatih İlkokulunda Türkçe kursu veriyordum. Beşinci sınıf öğrencileri, hafta içi okul hafta sonu kursa geliyorlardı. Birçoğu da hafta içi ayrıca özel dersler alıyorlardı. Kısaca, çocukların nefes alacak zamanları yoktu. Hafta sonu kursa yorgun argın geliyorlardı.
Derslerin ilerlediği bir sırada, pazar günü son dersin son dakikalarında çok önemli bir konunun çok önemli bir bölümü kaldı. Kesinlikle anlatılması lâzım fakat öğrencilerin yorgunluğu ve bitkinliği yüzlerinden okunuyor konu bitti sanıp gevşediler.
Benim,
"Bir başlık kaldı." diyeceğimi anlayınca hep bir ağızdan:
"Öğretmenim daha bitmedi mi yaa!"
Sabırlarının bittiğini anlamıştım. Bunları bir rahatlatmak gerek dedim içimden:
"Sevgili öğrenciler, çok yorulduğunuzu biliyorum, çok da az bir vaktimiz kaldı. Şimdi şu elimde gördüğünüz anahtarı havaya atacağım yere düşmeyecek!"
Öğrencilerin hepsi uyandı bir tanesi ayağa kalkarak:
"Sihirbazlık mı yapacaksınız öğretmenim?" dedi.
"Evet, şimdi bir sihirbazlık gösterisi seyredeceksiniz!"
Sihirbazlık deyince herkesin gözü açıldı, o yorgunluklarından eser kalmadı.
"Yalnız çocuklar, önce dersin kalan kısmını mı anlatayım, yoksa sihirbazlığımı yapayım?"
Hep bir ağızdan:
"Önce sihirbazlığı yapın öğretmenim. Önce sihirbazlığı yapın." dediler.
Fırsat bu fırsat deyip onlara yeni bir teklif sundum:

"Yalnız, önce dersi anlatıp sonra sihirbazlık yaparsam kalan zamanda da bir fıkra anlatırım."
O yorgun, bitkin öğrenciler gitti yerine enerji dolu öğrenciler geldi sanki. Sıralardan benzer sesler yükseliyordu.
"Tamam öğretmenim, öyleyse önce dersi anlatın sonra sihirbazlık yaparsınız. Hem fıkra da anlatırsınız." dediler.
Ben önemli dersin, mühim bölümünü rahatça anlattım.
Zilin çalmasına bir dakika kalmıştı, sırada söz verdiğim sihirbazlık gösterisi vardı. Anahtarı elime aldım ve bir sihirbaz edası ile sınıfa seslendim:
"Hokus pokus, şimdi bu anahtarı havaya atıyorum katiyen yere düşmeyecek."
O pırıl pırıl gözler bana bakıyor, ben anahtarı havaya attım anahtarı havada tekrar yakaladım.
Öğrenciler:
"Hani hocam yere düşmeyecek demiştiniz?" demeye başladılar.
Elimdeki anahtarı salladım:
"Tamam, anahtar yere düşmedi." dedim.
Tam itiraz edeceklerdi ki zil çaldı.
Bir öğrencim o kargaşa içinde:
"Öğretmenim, bir fıkra borçlusunuz." dedi.

 


Yorumlar - Yorum Yaz