Tığ Gibi
Öğrenciler, bazen öğretmenlere takılır. Bana da bir öğrencim takılmak istemiş olacak ki:
“Hoca’m, ne kadar uyumlu giyinseniz de yakışıklı sayılmazsınız.”
“Neden oğlum?”
“Hoca’m boyunuz kısa, üstelik göbeğiniz de var.”
“Arkadaşlar, Hoca’mızın göbeği değil, balkonu var.”
“Ben ona balkon demiyorum, Türk mimarisinde kubbenin önemi büyüktür, diyorum.”
“Kubbe değil de ne derseniz deyin, yakışıklı sayılmazsınız Hoca’m!”
İş inada bindi:
“Ben tığ gibiyim oğlum.” dedim.
Sınıf gülüştü.
Hep birden:
“Siz mi tığ gibisiniz? Güldürmeyin Hoca’m!” dediler.
“Sınıfın en uzun boylusu ve ondan biraz kısa öğrenci tahtaya gelsin bakalım.”
Ben, iki uzun boylu öğrencinin ortasına durdum.
“Bakın sağımdaki çok uzun, buna şapta gibi denir. Ben, kebap şişi gibi diyeceğim. Solumdaki arkadaşınız, ondan biraz kısa, O da örgü mili gibi.”
“Ee! Ben de ortada tığ gibiyim. Tığın boyu kısa, ortası geniş, ucu sivri olmaz mı?”
Yaş Tahta
Bir komutan, askerinin karşısında saygı görmek ister. Bir öğretmen de sınıfa girdiği zaman, öğrencileri ders dinlemeye hazır görmek ister.
Gazi Ortaokulunda görev yaptığım sırada, yedinci sınıflardan birine girdim ki sınıf savaş alanı gibi. Allah'tan bu savaşı suyla yapmışlar da ölü, yaralı yoktu. Gerekli ikazı ve ihtarı yaptıktan sonra yerden biraz yüksek, eskiden kalma tahta kürsünün yanında sessizce bekliyordum ki sınıf başkanı ayağa kalkarak:
“Hoca’m, kürsüye geçip defteri imzalamayacak mısınız?”
“Görmüyor musun evlâdım kürsü yamyaş olmuş!”
“Olsun Hoca’m, sandalyeniz kupkuru.”
“Sandalyem kuru da ayaklarımı bastığım kürsü yaş!”
“Yaş olursa n'olur Hoca’m?”
“Kurumadan kürsüye çıkmam!”
Öğrenciler şaşkın, merak içerisinde:
“Allah Allah! Yaş olursa olsun.” Sözlerini keserek:
“Salman Hoca’yı yaş tahtaya bastırdık, diyeceksiniz değil mi? Ben sizi bilmez miyim!”
Bomba
İnanmak, derece derece; inanmanın derecesine göre de insan, inandığını fiiliyata geçirir. Bir anne çocuğunu, nar gibi kızarmış sobadan sakınıyordu:
“Yavrum, soba şimdi patlayacak, gel buraya, dedi. Sobanın yanındaki çocuğu iknaya çalışıyor. Ben yanlarından uzaklaşarak:
“Annesi sen çocuğa söylüyorsun ama sen söylediğine inanmıyorsun.” dedim.
“Neden inanmıyorum?”
“İnansaydın, çocuğun gönlüne bırakmadan kaptığın gibi çeker alırdın.”
Kahramanmaraş Lisesinde öğretmenler odasında otururken, müdür içeri girerek:
“Arkadaşlar, polis bomba ihbarı almış, derhal okulu boşaltmamız gerek; öğretmen arkadaşlar, sınıflara çıkarak öğrencileri okul bahçesinde toplayın lütfen. Aksi halde düşünmek bile istemiyorum Allah esirgesin!”
Okulun birçok öğrencileri, sınıfları boşalttığı hâlde bazı sınıflar hâlâ işin ciddiyetini kavramamış olacaklar ki koridorda geziyorlar. Ben, en üst kattaki sınıfıma koşarken öğrenciler sınıfları bir bir boşaltıyorlardı. Kendi sınıfıma bir girdim ki bir şeyden habersiz oturuyorlar.
“Arkadaşlar, bomba ihbarı aldık, sınıfı derhâl boşaltın!” dedim. Birkaç kişi dışarı çıktı, diğerleri kayıtsız kaldı; her kafadan bir avaz çıkmaya başladı.
“Çocuklar, iş çok ciddi şakaya gelmez!” dedim, yine umursamadılar. Bir müddet izah etmeye çalıştıysam da dinlemediler, çok sinirlendim:
“Çıkartın kâğıtları, yazılı yapacağım.” deyince bütün sınıf tepki göstererek:
“Yazılı sırası mı hocam, okul bomba ihbarıyla çalkalanıyor; canımıza kastınız mı var?” deyip sınıfı bir saniyede boşalttılar.