MEHMET HARTLAP İLE TÜRK ŞİİRİ ÜZERİNE TELE KONUŞMA

-“Mehmet Bey kardeşim her vaktiniz hayrolsun.”
-“Aleykümselam Müsamettin Bey.”
-“Aslında sizinle yüzyüze oturup konuşmak isterdim ama bu taraflara bir türlü yolunuz düşmüyor onun için tele konuşma yapalım istedim. Konuşmamız belki uzun sürebilir. Telefonunuzu bir kontrol edin, şarjı az olur sohbet birdenbire kesilebilir.”
-“Hayır, hayır, rahat olun az önce telefonu şarjdan çıkardım rahat rahat konuşabiliriz.”
-“Konuşmalarımız güvenlik açısından kaydedilecek. Ona göre sorular yöneteceğim ve siz de ona göre cevaplayacaksınız.”
-“Mesele değil. Evelallah ne konuşacağımı bilirim. Sen de kendinden eminsen, de gelsin.”
-“Sosyal medya fenomeni bir şair olduğunuzu bilmeyen yok ama yine de her ihtimale karşılık konuya sosyal medyayı yeni kullanmaya başlayanlar açısından bakarak sormak istiyorum. Mehmet Hartlap  kimdir?”
-“Uzun uzadıya kendimden bahsetmeyi sevmem. Şairlerin harman olduğu bir şehirde doğdum. Yaklaşık on yıldır şiir yazıyorum.”
-“Özür dilerim. Şairlerin harman olduğu şehri biliyorum ama okuyucu bir de sizin dilinizden bu şehri yakından tanısın istiyorum.”
-“Biraz önce söylediklerimi duymadın galiba. Şairlerin harman olduğu bir şehirde doğdum demiştim hatırlarsanız. Aynı cümleyi tekrar başka yerde kurmayı sevmem. Şehrim Dulkadiroğlu Beyliğine başşehirlik yapmış, sırtını Ahir Dağları’na vermiş, yüzünü Akdeniz’e çevirmiş, dondurması, tarhanası ve otu ile meşhur bir şehirdir.”
-“Çok özür dilerim. Dondurmayı ve tarhanayı anladım ama yanlış duymadıysam “ot” dediniz. Aktarlarda satılan ama insanımızın nasıl kullanacağını bilmediği bir şifalı ot mudur?”
-“Teessüf ederim. Bu, sigara muadili, alt dudakla dişlerin arasına atılan, alt dudak yalama olmaya başladığı zaman üst dudakla diş arasına pamuk ya da sigara kâğıdına sarılarak atılan tütüngiller ailesinden olan dumansız sigaradır.”
-“Kafa mı yapıyor yani?”
-“Ne kafası kardeşim, bildiğin sigaranın toz haline getirilmiş halidir. Otobüste, trende, uçakta, kahvede, herkes sigarasızlıktan kıvranırken senin keyfini sürdürdüğün bir nikotindir.”
-“Neyse bu konuyu birgün bir araya geldiğimizde hem konuşuruz hem de nasıl atıldığını bana tarif edersiniz.
-“Tarif etmeye gerek yok, istersen sana on paket göndereyim. Nasıl atıldığını da videoya alır Vatsap’tan gönderirim.”
-“Neyse asıl konumuza geçelim. İlk şiiriniz nerede yayınlandı?”
-“Sosyal medyanın yaygın olmadığı zamanlarda yazdıklarımı defterde saklıyordum, nerede nasıl yayınlatacağımı kara kara düşünürken Fesbuk’u keşfettim. Yani anlayacağınız ilk şiirim Fesbuk’ta yayınlandı.”
-“Peki, Fesbuk’tan önce şiirlerinizi yayınlatacağınız bir dergi olmadı mı?”
-“Ne gibi?”
-“Mesela, Hece, Yediiklim, Türk Edebiyatı, Dergah, İtibar vb. dergilere şiir göndermeyi düşünmediniz mi?”
-“Bahsettiğiniz dergiler nerede çıkıyor, nerede satılıyor doğrusu bilmiyorum. Hem bilsem bile söz konusu dergilerin tirajı ne kadar, kaç abonesi var, ne kadarı okuyucuya ulaşıyor, ne kadarı ilerde çöpe gitmek için rafları dolduruyor bütün bunları bilmediğimden ve dahi şiire ne kadar değer verdiklerini bilmediğimden şiirlerimi sosyal medya aracılığıyla okuruma ulaştırmayı bir vazife bildim ve bu vazifemi
her gün en az bir şiir paylaşarak sürdürüyorum.”
-“Bahsettiğim dergiler şiir yayınlamıyor ya da boşu boşuna kâğıt israfında mı bulunuyorlar demek istiyorsunuz?”
-“Tam olarak öyle söylemek istemiyorum ama sizin söylediklerinize yakın düşünceler beslediğim kanaatindeyim.”
-“Peki, kaç bin arkadaşınız var?”
-“Geçen gün Fesbuk’taki arkadaşlarımı biraz ayıkladım. Şu an 4950 arkadaşım var.”
-“Neden beş bin değil de elli eksik?”
-“Elli hayranımı yedekte tutuyorum. Bu Fesbukçular limiti 5.000 olarak ayarlamışlar. Bundan dolayı yeni gelen teklifleri inceliyor ona göre elli kişilik boş kontenjan saklıyorum.”
-“Paylaştığınız şiirleri günde kaç kişi tıklıyor?”
-“Bu şiirin kalitesine göre değişiyor, bazen “okey” anlamına gelen parmak işareti, bazen “mükemmel” şeklinde anlamaya müsait kalp işareti şekli ile tıklıyorlar. Şiirimi harikulade bulanlar ise gerek şiire yorum yazarak gerekse bunu paylaşarak beni takip ettiklerinin bilinciyle hareket ediyorlar.”
-“Peki, siz başka şairlere tıklıyor musunuz?”
-“Başka şairlerin şiirlerini okuyacak kadar zamanım olmuyor. Sadece şiirime yorum yazanlara tıklayıp geçiyorum.”
-“Peki bu güne kadar size kaç kişi, kaç defa tıkladı bunun çetelesini tuttunuz mu?”
-“İşim gücüm yok da onun çetelesini mi tutayım! Ben yazar geçerim okumak ve tıklamak hayranlarımın işi. Onlar ne kadar beğenirse o kadar tıklar geçer. Ben de bundan keyif alırım.”
-“Sosyal medyada bu kadar takipçiniz varken bu güne kadar neden bir şiir kitabınız yayınlanmadı?
-“Aslında ben de bunu düşünmedim değil. Okurlarım bir de kitabıma dokunsun, şiirlerimin altını gönül rahatlığıyla çizsinler istedim ama bir türlü anlaşabileceğim bir yayınevi bulamadım. Sizin tavsiye edeceğiniz bir yayınevi varsa benim adıma konuşabilirsiniz. Eğer isterseniz ‘menecerim’ bile olabilirsiniz.”
-“Yayıncıların sizi havada kapması, kitaplarınızı yayınlamak için sıraya girmeleri gerekirken bu güne kadar şiirlerinizin kitaplaşmaması Türk Edebiyatı için bir kayıp diyebilir miyiz?”
-“Elbette diyebiliriz. Bu her ne kadar benim sorunum gibi görünse de meselenin çoğu yayıncılardan kaynaklanmaktadır. Hangi yayınevini aradıysam “Ooo üstadım senin kitabını basmak bizim için şeref sayılır. Ama biliyorsunuz sosyal medya yaygınlaştığı günden beri kitabın kapağını açıp okuyan yok, bunun için iyi bir PR çalışması yapmak, gazete ve dergilerde boy boy ilanlar vermek, televizyon programları ayarlamak gerek onun için de bin kitap için beş bin lira katkı sağlamanız gerek. Kitabın yüz tanesini size göndereceğiz, kalan kitaplar satıldıkça hesabınıza aktarma yapacağız.” demeleri yüzünden maalesef hiçbir yayınevine sıcak bakmadım. Bundan dolayı şiirlerimi sosyal medya aracılığı ile hayranlarıma ulaştırmanın bahtiyarlığını yaşıyorum.”
-“Anladığım kadarıyla sadece Fesbuk’ta şiirlerinizi paylaşmanız yetmeyecek, okurunuza daha iyi hizmet etmek için alternatif düşünceler de üretiyor musunuz?”
-“Üretmez olur muyum? Şiire kafa yorduğum kadar okura değişik şekillerde ulaşmak için de devamlı fikir talimleri yapıyorum. Yakında bir Tivitır ve İnstingram hesabı da açmayı düşünüyorum. Bunların da takipçiyi sınırlayan bir yöntemleri var mı, yok mu onu araştırdıktan sonra hesapları açacağım.
-“Peki, Türk şiiri hakkında düşünceleriniz nelerdir, iyiye mi gidiyoruz, kötüye mi? Herkes bir şey söylüyor. Kimileri “Şiir ayağa kalkıyor.” derken kimileri de “Şiir artık amuda kalkmaya başladı.” diyor. Siz bu tartışmaları doğru buluyor musunuz?”
-“Ağzı olan konuşuyor işte. Herkesin ağzı bir yayma, elinde çuvaldız yok ki dikesiniz.”
-“Çok özür dilerim. Daha önce duymadığım “yayma” ve “çuvaldız” sözcükleri yöresel birer kelime mi yoksa biz mi bizi tanımıyoruz?”
-“Bizi bildiğinize göre yayma ve çuvaldızı bilmemeniz enformatik cehaletinizden kaynaklanıyor olabilir. Ben yine de bu iki kelimeyi işler hale getirmek için açıklayayım. Yayma: Eskiden köyde oturanlar kışlık unlarını su değirmeninden öğüttükten sonra neredeyse bir adam boyunda keçi kılından örülmüş torbalara doldururlardı. İşte şimdilerde adına haral ya da torba denen bu büyük çuvala eskiler yayma derlerdi. Çuvaldız ise iğnenin ilk atası sayılan şahadet parmağından biraz uzun iğnenin adıdır. Bazı yörelerde adına “kıyık” da denir.”
-“Teşekkür ederim üstadım, litaretürümüze bu iki kelimeyi tekrar kazandırdınız. Demek ki bir şairin dili ne kadar zenginse şiir de o derece etik, estetik, içsel duygularla yazılyor. Bunu demek istiyorsunuz değil mi?”
-“Tam olarak öyle demiyorum amma velakin Türk şiirinin dezenformasyona uğradığına yakın anlamlar bütünlüğünün kaybedilmeye başladığını imlemeye çalışıyorum. Mesela günümüzde adına modern şiir denilen şiiriyattan bihaber şiirler yazılmaya başlandı.”
-“Konuyu biraz açmanızı istirham etsem?”
-“Örneğin, mesela, olanak ve olanaksızdan hareketle konuya girdiğimizde ortaya şöyle bir şiir seriliyor:

Aklımın kıyısında bir rüzgâr eser
Saçlarını koklamadan yatamam
Tutuşur içimde yalancı acı
Dört büklüm eder beni bu sancı
Bu yüzden akşamlar bana yabancı”

-“Bu şiirinizi henüz paylaşmadınız herhalde?”
-“Hayır, ilk defa Açıkkara okurlarıyla sizin sayenizde paylaşmış oldum.”
-“Efendim sizi konunun dışına atacak şekilde sorularla zorlamayayım değil mi?”
-“Hayır, hayır bilakis memnun oluyorum. Siz bu konuları açmasanız hayranlarıma böyle uzun soluklu cümleler kurarak nasıl hitap edebilirdim. Biliyorsunuz konuşan kadar konuşturan da önemlidir. Ben dam deyince siz hemen merteği dikiyorsunuz.”
-“Merteğe de takıldım ama konuyu daha fazla dallandırıp budaklandırmadan şiire tekrar dönelim. Hangi şairleri okudunuz, hangi şairlerin şiirleri ilham perilerinize katık oldu?”
-“Sözün doğrusunu söylemek gerekse hiçbir ünlü şairi okumadım. Sizin söylediğiniz manada şairleri okusaydım belki kendi üslubum oluşmazdı. Şiirlerimde onların parmak izleri olur, endişesi ile devamlı kendi yazdıklarımı okudum ve okuttum. Bundan dolayı da bu güne kadar hiç bir okurum şiirlerim hakkında ileri geri konuşma cesaretinde bulunmadı. Bir şairin kendi üslubunu oluşturması için başka şairlerden ilham almasına gerek yok. Özgün bir şair olmak için başka bir yol olmadığını sizin vesilenizle söylemiş olayım.”
-“Konudan konuya atlıyoruz farkındayım ama Türk şiirinin geleceği hakkında düşüncelerinizi de paylaşarak gelecek kuşaklara ne söylemek istersiniz?”
-“Gelecek elbette gelecek. Gelirken de kendi geleceği ile birlikte gelecek. Günümüz şairlerinin şiirinden hiçbir şey anlamıyorum.”
-“Örneğin mesela bir örnek verebilir misiniz?”
-“Dam başında pırasa/Atlar kalkar tırısa/Ben yarimden kaçarken/Yar üstüme yerise.. bunun gibi saçma sapan hecemtırak şiir yazdığını sanan bir sürü şair türedi. Bunların yanında birde serbestimtrak şiirler yazanlar var. Örneğin mesela adam şöyle diyor: Tuttum gölgesini yaram kanadı/Burnumun içinde kudurdu sancı/Salladım elimi eller yellendi/Geometrik sevdalara büründüm.”
-“Üstadım aslına bakacak olursak her ikisi de fena şiir değil ama siz neden beğenmediniz anlayaladım?”
-“Anlayabilseydiniz zaten benim gibi fenomen olurdunuz. Galiba siz biraz dersinize çalışmadan soru soruyorsunuz gibi gibime geliyor.”
-“Hayır efendim bilakis dersime iyi çalıştım. Hatta burada itiraf etmek istemezdim ama siz zorlayınca ben de söylemek zorunda kaldım. Size en çok tıklayan benim?”
-“Ha işte! Böyle sorularla gel bana.”
-“Mehmet Bey, bize yeni bir ufuk açmış oldunuz. Bir sürü saçma düşünceleri kırparak bize şiir diye yutturmaya çalışan sözüm ona kendini şair zannedenlere son olarak ne söylemek istersiniz?”
-“Bir kere her şair, söz nedir, laf nedir, lafla peynir gemisi yürür mü, yürümez mi bütün bunları bilmeden şiir yazmaya kalkışmasın. İyi bir şair olmak için yüzlerce şairin kitabını okumalarına gerek yok. Bol bol dizi izlemeliler. Bir kere her günü mutlaka bir diziye kapatmalılar. Reklam aralarında ise belgesel ve magazin kanallarına bakarak enformasyon alanında derinleşmeliler. Mümkün olduğunca haberleri dinlememeliler. Duygu sömürüsünden uzak kalmak için bir takım programlara da dadanmamalılar. Başka türlü şiir yazılmaz. Yazarım diyenleri de ben şair kabul etmem.”
-“Efendim, bu sohbetin doyurucu olduğuna inanıyorsanız başka soru sormayayım.”
-“Teşekkür ederim, ben de tam bunu diyecektim. Hani Karacaoğlan “Ben söyleyeceklerimi söyledim bundan sonra söyleyecekler dedesinin tumuşuna söylesinler.” demiş ya, ben de onu söylemiyor, aksine şiirin kılcal damarlarımızda gezinmeye başladığının bilincine varılmasını salık veriyorum. Sabırla sohbetimizi okuyanlara el sallamadan önce hayranlarımıza sizin aracılığınızla bir müjde vermek istiyorum. Bir hayranım bütün şiirlerimi konularına göre ayırıp bir site çalışması içinde olduğunu söyledi. Muhtemelen sitemin adı şöyle olacak www.hartlapmehmet.com söyleşi arasında alt yazı olarak sitemin adını da yazdığınız için ayrıca teşekkür ederim.”
-“Biz teşekkür ederiz efendim sayenizde ben de meşhur olacağım?”
-“Seni gidi üçkâğıtçı çaktırmadan kendine de alan açtın değil mi...?"


Yorumlar - Yorum Yaz