NURETTİN VE GİTARI

Nurettin’in çocukluktan beri hayali gitarist olmaktı. Çok küçükken süpürgeyle, biraz büyüyünce ip taktığı tahta parçalarıyla gitarcılık oynadı. İlk gitarı sünnet düğününde amcası aldı. Sonra o gitarın başına gelmedik kalmadı. Nerdeyse her gün yere düşer, sık sık üzerine çay kahve dökülürdü. Daha telini değiştirmeden öbür teli kopardı. Kimi zaman annesi mutfakta bir böcek görür gitarla öldürmeye kalkardı.Kimi zaman da evin bir yerlerinden bir çivi çıkmış olurdu, bu defa da babası alırdı o gitarı, çiviyi çakmaya kalkardı. Nurettin hiç ses çıkaramazdı. Annesi geveze mi geveze, babası ciddi mi ciddiydi. Gitar değil daha “Gi..” demeden birisinin çenesi düşer, diğerinin yüzü asılırdı. Nurettin’in ikisinden de ödü kopardı. Gitarı herkes her işte kullandıktan sonra nihayet ödev yapmaktan gözleri kızarmış olan Nurettin eline alabilirdi. Almakla iş bitmiyor ki oradan bir ses duyulurdu: “Nuuuurettiin! Yine mi gitarla oynuyorsun sen? Adam olmayacak mısın sen ha? Şimdi alırsam elime terliği gösteririm gününü. Otur da ders çalış! Sınavların başlayacak. 1 alırsan gebertirim seni. Sabahtan beri bir kitabın kapağını açmadın. Bak Melahat Hanımların çocuğuna. Sabahtan akşama kadar ders çalışır. Bütün dersleri 5’miş 5. Sana çalış demesek çalışacağın yok. Sokaktan çağırmasak eve geleceğin yok. Aklı fikri çalgı çingi. Kime çekti bilmem ki bu çocuk?” Nurettin gitarı eline aldığına bin pişman olurdu dalgınlıkla “Ama anne..” dese:
“Aaa bak bak bir de cevap veriyor! Ne biçim evlatsın sen! Senin gibi evlat doğuracağıma tövbe tövbe.
Yaşlanınca bize de bakmaz buuu! Ele ayağa düşünce kapının önüne koyar bu bizi. El âleme rezil olduk
reziiil. Tühhhh! Yazık sana verdiğim emeklere. Hayırsız evlat! Ben anneme öyle mi davrandım? Bak şunun yaptığına. Vay başıma gelenler. Ne olacak bu çocukla benim halim! Şükriye Hanımın oğlu böyle mi? Çocuk çocuk değil altın altın. Anasının dizinin dibinden ayrılmaz, annesinin sözünden çıkmaz. Annesi bir şey diyecek mi diye ağzının içine bakar durur. Çocuk dediğin öyle olacak. Bizimkiler öyle mi ya? Dil desen nah bir karış. Anneye karşılık verir, bir şey dersin yapmaz. Haylazlığa gelince üstlerine yok. Yaşlandık mı döver de bu bizi. Ah ah ne bitmez tükenmez çilem varmış!” Bununla bitse iyi. Anne bir komşuya gitse mutlaka Nurettin’den şikâyet eder:
“Komşum bizimkinin okuyacağı falan yok. Aklı fikri gitar. Sabah akşam gitar çalar. Komşulardan utanır oldum artık, gürültüden rahatsız oluyorlar. Devamlı tıngır tıngır. Nerden alındı şu gitar bilmem ki? Aman komşum sakın çocuğa böyle bir şey almayın. Ama yok yook! Sizinki uslu anam. Bizimki öyle mi?
Bir sokak bilir, bir gitar. Bak şuraya yazıyorum. Bu çocuk çalgıcı olup çıkar bizim başımıza”
Nurettin, boynunu büker, gitarı duvardaki çivisine asardı. Sonra önüne bir kitap açardı ama kitaba değil gitara bakardı. Gitar da ona bakardı, bazen Nurettin gitara, bazen gitar Nurettin’e acır dururdu. Herkes yattıktan sonra Nurettin gitar çalacak olsa daha kılıfın fermuarını açarken annesi uyanır başlardı söylenmeye.
“Nuuuurettiin! Ooğlum sabah oldu. Yatsana artık. Gece sabaha kadar yatmıyorsun sabah da kalkmıyorsun. Hadi gençtir, diyoruz, sesimizi çıkarmıyoruz ama bu kadar da olmaz ki canım. Bak bak saat kaç oldu. Birazdan sabah olıcak ayol…..”
Sabah erken kalkıp gitar çalacak olsa, babası çıkar gelir, kafasını kapıdan uzatıp Nurettin’e şöyle bir bakar “Höööt!” derdi Nurettin’in ödü kopardı. Velhasıl Nurettin’le gitar aynı odada iki yabancı gibi büyüdüler. Nurettin’in içindeki gitar aşkı sönmedi.
Ortaokuldaki müzik öğretmeni ona: “Güzel sanatlar lisesine git, sende kabiliyet var.” diyordu. Ara sıra sorarlardı “Ne olacaksın?” diye. Nurettin “Gitarist” diyecek olsa, babası bir bakış bakıp “Höööt! Benim oğlum mühendis olacak” derdi. Nurettin başını öne eğerdi. Bir başka yerde yine “Gitarist” diyecek olur. Annesi “Aaa, Nuuuurettiin! Olur mu öyle şey! Gitar da neymiş, gitardan meslek mi olur? Benim oğlum avukat olacak teyzesi. Maşallah dayısı gibi. Benim küçüğüm de avukattır teyzesi. Zehir gibi zehir. Tuttuğunu koparır. Okulu bitirdiğinde hiç bi şeyciği yoktu. Ay şekerim şimdi görsen altında araba, karısının altında araba, katlar, yazlıklar bankada tonla para... Evini bir görsen bizim evlere giresin gelmez. Taaa nerelerden ona dava getirirlermiş, bu işi çözse çözse Selim Bey çözer diye. Ama okudu şekerim, çok çalıştı. Bizim çocuklara da hep söylerim Selim Dayı’nız gibi okuyun siz de adam olun. Değilse sürürsünüz.”
Ortaokul bitti. Nurettin’e nereye gideceksin diye soran olmadı. Sınavlar azalacağı yerde daha da artıyordu. Nurettin gitara hasret; gitar Nurettin’e hasret. Babası ve annesi “Üniversiteye hazırlan.” dedi.
Nurettin dersane-okul-ev arasında gidip gelmeye başladı. Devamlı sınav, devamlı sınav... Anne diyordu, “Doktor olacak benim yavrum.” Baba diyordu, “Mimar.” Nurettin bir sınavdan çıkıp diğerine giriyordu. Anne diyordu “Kaymakam olacak yavrum.” baba diyordu, “Muhasebeci” Nurettin, gitara hasret; gitar Nurettin’e. Anne diyordu “İktisatçı” baba diyordu “Diş hekimi” Nihayet sınav zamanı geldi. Nurettin bir an önce sınava girip çıkmayı istiyordu. Kendince hayaller kuruyordu. Bu defa güzel sanatlar bölümüne gidecekti. Hayallerini gerçekleştirmenin zamanı gelmişti. Eğer güzel sanatlar olmazsa sanat tarihi okuyacaktı. Eğer o da olmazsa edebiyatı tercih edecekti. Kafasında yazacağı üniversitelere kadar her şeyi belirlemişti. Test çözerken zaman zaman hayallere dalıyor, kitapların arkasına tercihlerini sıralıyordu. Bütün test kitaplarının arkasında Nurettin’in tercihleri vardı.
Nurettin sınava girdi. Çıkışta annesi üzerine atladı: “Nasıl geçti oğlum, yaptın mı heyecanlandın mı, kazandın mı, cevaplarını kâğıda aldın mı, kaç boşun var, ne ettin, nasıl yaptın, A’yı mı işaretledin B’yi mi?” Baba her zamanki gibi ciddi ciddi duruyordu. Bakışlarıyla: “Nasıl geçti?” diye sordu. Nurettin zaten
aptallaşmıştı. Bön bön ikisinin de suratına bakıp “Bilmem” dedi. Baba “Tüh!” deyip ellerini birbirine vurdu. Anne: “Belliydi senin böyle yapıcağın, elinde gitar, ağustos böceği gibi çal söyle çal söyle…” Ara sıra da babaya dönüp “Belliydi bunun böyle yapıcağı çalışmadı ki, eve gidince ilk iş atıcam o gitarı görürsün sen. Emeklerim gitti. Neler çektim ben seni okutuncaya kadar. Herkesin oğlu üniversite okur bizimki boş. Şimdi ne diicem ben Nalan Hanımlara. Benim çocuk sınavı kazanamadı öyle mi? Ay fena oluyorum aayyy!” Nurettin, “Ama anne..!” deyiverdi, demez olaydı. Anne: “Sus, sus! Bir de cevap veriyor. Utanmaz arlanmaz. Eşin dostun yüzüne nasıl bakıcam ben ayol. Reziiil oldum reziiiiil! Ay fena oluyorum ayyyy! Ben biliyodum bunun böle yapıcağını. Çalışmadı ki anam. Varsa yoksa gitar. Çalışmadan üniversite kazanılsa herkes kazanırdı. Ah ah pişman olursun da iş işten geçer. Başını taştan taşa vurursun. Ay rezil oldum. Şimdi Ayten Hanımların oğlu hepsini yapmıştır...” diye başladı, gece yarısına kadar susmadı.
Nurettin sonuçlar açıklanıncaya kadar diken üstündeydi. Gitara uzanacak olsa ya annesi başlıyordu, “Senin başını o gitar yaktı zaten diye….” ya da babası görüp “Hööt!” diyordu. Yaz tatili olmasına rağmen Nurettin hiç gitar çalamadı.
Nihayet puanlar açıklandı. Nurettin sevinçten uçacak gibiydi. Beklediğinden çok daha yüksek bir puan çıkarmıştı. İçinden “Bekle beni güzel sanatlar, ben geliyorum” diyordu. Gözünün önüne defalarca test kitaplarının arkasına yazdığı tercihleri geliyordu. “Yaşasın diyordu yaşasııınnnn!” Sonra koşup gitara sarıldı. Gitar durur mu, gitar da Nurettin’e sarıldı. Ohhhh!!!
Tercih zamanı gelip çattı. Anne ve baba bilgisayarın başına geçti. Kafa kafaya verip başladılar tercih yapmaya. Nurettin odasına gitti, biraz düşündü. Bu defa gidip “Tercihleri ben yapacağım.” diyecekti. Salona gidip babasına “Baba” dedi. Baba “Höööt!” dedi. Nurettin korkup odasına geri kaçtı. Tekrar cesaretini toplayıp salona gitti. Annesine “Anne” dedi. Anne: “Aaa! Yavrum dur kafamızı karıştırma. Burada senin için uğraşıyoruz. Konsantremizi bozma. Bu iş şakaya gelmez. Çocuk oyuncağı değil. Gelecek söz konusu. Bir rakamı yanlış kodlarız Allah korusun, hayatın kayar. Lütfiye Hanım’ın eltisinin oğlu öyle bir rakamı yanlış yazıvermiş de bir senesi boşu boşuna gitti. Araya adam soktular, milletvekilleri, bakanlar buldular da yine de düzeltemediler. Allah göstermesin oğlum hayatın kayar, hayatın…” Nurettin korkup odasına geri gitti. “İçinden kaymış kayacağı kadar zaten.” dedi. Sırtına gitarını vurdu, çantasına üç beş parça bir şeyler koyup çıktı. Salonda annesiyle babası tercih yapmaya devam ediyorlardı. Nurettin “Baba” dedi. Babanın yüzü iyice gerildi. “Höööt” dedi. Nurettin korktu. Ama yine de konuştu: “Şey baba, ben imzalanacak” yutkundu “Tercih çıktısında diyorum imzalanacak yer yoksa eğer ben tatile dayımların yanına gideceğim. Siz zaten doldurursunuz.”
Nurettin dışarı çıktı. Merdivende ayağı takıldı. Gitar omzundan düştü. Yıllarca sayısız kaza atlatan gitar çıt diye kırılıverdi.


Yorumlar - Yorum Yaz