ÇANKAYALI NİYAZİ

Ben Çangayalı Niyazi. Angara müzik sektörünün en eskilerinden birisi olsam da biliyom birçoğunuz benim adımı ilk defa duyuyor. Bu yüzden satırlarıma gendimi danıtarah başlamah isterim. Bubam Gara
Memmet ben doğmadan Kesgin’den Angara’ya göçüp gelmiş. Irahmetli dik gafalının tekiydi. Herkes gider Mersin’e o gider tersine derler ya aşiret Altındağ’a, Mamak’a göçerken bizimki yapmış yapacağını Çangaya’ya gelmiş, gecegonduyu Cevizlidere’ye gondurmuş. Ben burada doğmuşuyum.
Bubam, saza, söze çoh merahlıyıdı. İlkokulu bitirdikten sona beni, Samanbazarı’nda saz ustası nur içinde yatsın Davut Usta’nın yanına çırah virdi. Bacah gadar boyumunan her gün Cevizlidere’den Samanbazarı’na yayan yapıldah yürürdüm. Davud Usta halime acıdı, dükkanın arha tarafına bir yatah serdi. Dükkanda yatıp galkmaya başladım. Burada saz yapmayı öğrenemedim amma saz çalmayı çoh iyi belledim. Dükkana çalgıcılar gelir, giderdi. Kemancı Arap Ali’ynen darbukacı Süslü Ayhan benim saz çalışımı çok beğenillerdi. Ustadan beni bir iki düğünlüğüne istediler. Dükkandan bir çıhtıh, çıkış o çıkış. Asgere gidinciyi gadar köy köy gezgih, düğün çaldıh. O zamanlar bizim müzüğün düğünler dışında pek piyasası yoğudu. Angara’daki üç, beş pavyonun müşterileri belliydi. Harman parasını, pancar parasını yimeye Çangırı, Çorum, Yozgat, Gırşeer köylerinden belli adamlar gelirdi. Gışları bu pavyonlarda da çaldıh, söyledih. Piyasada başka Niyazi olmadığından beni herkes adımınan bilirdi. Kimi köylerde Gara Memmet’in Niyazi, Gara Niyazi diyince tanıllardı. İnsanlar sazımı, sözümü çok beğeniller, bizim düğünleri teybe gaydeder arubalarında diğnerlerdi.
Asgerden dönüşün, Mehmet Demirtaş’ın, Oğuz Yılmaz’ın, birkaç sene sona da Angaralı Turgut’un gasetleri çıhtı. Ben de o sıralar ilk gasetimi çıhardım. Bizim Çorumlu Fahrettin Abi vardı, Gurbet Gasetçilik. Yeri Ulus’daydı. Çıhtım vardım yanına. Derdimi ağnattım:
-“Yeğanim senin gaseti yapmayacağak da kimin gaseti yapacağak? Türküleri ayarla, sazını, ritimcini al gel.” dedi. Hemen bizim Seferi yanıma aldım, stüdüyoya girdik. Sıra gasetin üzerine yazılacah isime geldi. O zamanlar memleket ve sanatçı ismi yazmah modayıdı. Piyasada Angaralı ismini gullanan bir iki kişi olduğundan biz de “Çankayalı Niyazi” yazdıh. İlk gasedim Atım Arap çıhdı. Ben sevinçten uçarken hayatımın hatasını yaptığımın farkında dağilim. Herkes gasetin patlayacağını düşünüyordu. Bu umutla Fahrettin Abi, cebime üç beş guruş para bile sıhışdırdı. Amma hiçbir şey beklediğimiz gibi olmadı. Birkaç ay sona Fahrettin Abi’nin yanına uğradığımda:
-“Valla yeğanim senin gasetler heç satmadı. Depoda öylecene duruyo. Ben bu işi ağnamadım, en kötü
gasetler bile 15-20 bin satıyor. Bunda bir iş var ellağam.” dedi. Biraz daha bekleyek, dedik. Bu arada ben düğün çalmaya devam ittim. İkinci gaset için hazırlıklar da yapdım. Birkaç şarkı bile besteledim: Kumral Kız, Bağlamamın Telleri, Fingirdek Nejla, Kiss Me Dilber, Esmer Şekerim, Hele Hele Yosma… Bestelediğim şarkılar düğünlerde çok beğenildi. Fahrettin Abi’nin gapısını çaldım. Bir gaset daha yapak, gendi bestelerim de var, bu defa patlatacağak dedim:
-“Yeğanim, ikinci gaset patlar mı bilmem, amma ilk gaset benim elimde patladı. Gonyalı bir gobel geldi. Çocuklar çalışıyo. Senin gasetlerin üstüne onun sesini gaydedip, kapağını, yüzünü denşirip Gonya Gaşık Havaları diyi piyasaya sürecağak. Heç olmazsa zararın accığı çıhsın. Gusura galma yeğanim. Senden bir nane olmadı.” dedi. Yeni gasedin dutacağına o gadar inanıyodum ki gasetin masrafını gendim garşılamayı teklif ittim. Ağnaştık. 5 bin gaset, çıhacah. Fahrettin Abi, tanıtım için 150-200 gaseti gendine alacah, gerisini bana vereceh. Gaset dutarsa, Fahrettin Abi, benim masrafımı ödediği gibi üste para vereceh. Anama gettim, yalvar yakar bileziklerini aldım, bozdurup Fahreddin Abi’ye virdim. Stüdüyoya girdik. Yeni gaseti doldurduk. Eşe dosta utana sıkıla gaset satmaya çalıştım. 50-100 gaset anca sattım. En güvendiğim adamlar almadı. Mesela emmioğlu, gasedi birinden ödünç almış, mezdeke gasedinin üstüne çekmiş. Benden almadı. Gasetleri eridemeyince, Bentderesi’ndeki, Ulus’daki gasetçilere virdim. O zamanlar sokak aralarında seyyar satıcılar gaset satardı:
-“Gözünüzü seviyim gezdiğiniz yirlerde benim gasedi çalın.” diyerek onlara da gaset verdim. Gasetçiler:
-“Canını yidiğim çalıyok. Herkes beğeniyo. Almaya da geliyorlar. Gasedi veriyok, sağına soluna bakıp almakdan vazgeçiyollar. Ağnamadık bu işi.” didiler. Var bunda bir iş amma ne? Sefer’le çok gafa yorduk. İçinden çıhamadık. Seyyar gasetçilerden Orhan’ın dikkati bizim gasetlerin satmama sebebini ortaya çıhardı. Gızılay’da bir köşede gaset satarken sosyetik bir hanım gelip dezgahı incelemiş, benim gasetten alıp getmiş. Bir saat sonra gadın gasedi geri getirmiş. Orhan, müşteri gaseti çektirmiştir diyi almah istememiş. Gadın:
-“Neyini çekeyim ben bunun ayol. Tarzım değil bir defa demiş.” Orhan:
-“Neden aldın o zaman bayan?” demiş. Kadın:
-“Çankayalı deyince ben klasik müzik falan sandım. Ne bileyim düğün müziği olduğunu.” demiş. Orhan, arabasını kaktırarak yanımıza geldi. Gan ter içinde galmış, bizi aramadığı yer galmamış. Olayı bize ağnattı. Dört, beş seyyar gasetçiyi daha çağırıp gonuştuk. Hepsi de Orhan’ın yaşadığına benzer şeyler yaşamışlar. Bir tanesi:
-“Benim yanıma da geçenlerde bir genç gız geldi. Pop gaseti sordu. Bizde bulunmaz bacım dedim. Senin gaseti gösterip “Bu popçu değil mi?” diye sordu. “Yoh bacım oyun havası.” dedim. Gız: “Böyle türkücü ismi mi olurmuş?” deyip güldü, gitti.” dedi. Biri:
-“Benden de grantuvalet geyinmiş bir bey, gaset aldı. Ertesi gün beni nasıl bulduysa bulmuş. Gaseti caz mı cuz mu ne sanmış. Ben de Orhan gibi “İade yok bizde.” dedim. Gaseti geri almayacaktım emme “Zabıtaya şikaat ederim.” diyinci gorkdum, aldım.” dedi. Başka bir gasetçi:
-“Ben de oyun havası soranlara hep senin gaseti uzadıyom. Kime uzatdıysam “Angaralı yoh mu, Sincanlı yoh mu?” diyo.” Düğüm çözülmüştü. Gasetlerin üzerinde Çangayalı Niyazi yazınca, millet bizi sosyete müzüğü söyler zannediyor, bizim gaseti almıyor. Ne bilsinler özbeöz gecegondu bebesi olduğumuzu.
-“La gardaş bunlar gasedin adına bakmıyor mu?” didim. Orhan:
-“Valla gardaş orasını bilmem.” dedi. Sefere döndüm:
-“Nörecez Sefer?” didim. Sefer:
-“Madem öyle o zaman sosyete sanatçısı olucun ağa. Bu fırsat adamın ayağına bi daha gelmez.” didi.
-“La bebe ne diyon sen gafayı mı yidin?” didim.
-“Ağa şurdan gidelim, kılığı gılafatı düzeltelim. Sosyete mekanlarına gidip gendimizi tanıtalım. Belli mi olur sosyete sanatçısı olup çıkan.” didi.
-“La gardaş biz onların müzüklerini neyin bilmeyiz ki!” didim. Orhan:
-“Bende iki, üç gaset var. Çeşit olsun diyi aldıydım.” didi. Öteki arkadaşlar da birer ikişer gaset virdiler:
-“İyi diyonuz hoş diyonuz da neyle çalacağak?” didim. Sefer:
-“Sazınan çalacağak ağa. Hemi daha çok ilgi çeker.” didi. Sefer’le üç beş gün çalıştıh. Daha sonra İtfaiye Meydanı’na gidip bi gıyafet düzdük. Sosyetik mekanların gapısını çalmaya başladık. Kimse yüzümüze bahmadı. Yorulduk, bir galdırıma oturduh:
-“Keşke sosyete müzükleriynen bir gasedimiz olsaydı. İnsanlar ortaya nasıl bir şey çıhacağını bilmiyor.” didim. Sefer:
-“Bir gasetçiyle görüşüp sazla sosyete müzüğü, Batı müzüğü, klasik müzük neyin yapacağımızı ağnatalım ağa.” dedi.
-“Ömrümü yidin Sefer ömrümü! Fahrettin Abi’den başga gasetçi tanıdığımız mı var?” didim. Sefer:
-“Fahreddin Buba’ya gidek. Eşref saatine denk gelirse baharsın, gabul eder. Hem ne gaybederik?” didi. Gettik. Fahrettin Abi, ölmüş, hiç duymamışık. İşin başına iki zıpır oğlu geçmiş. Derdimizi ağnattıh. Büyük oğlan:
-“Niyazi Ağa, biz firmayı İstanbul’a taşıyacağak. Pop gaseti yapacağak. Angara müzüğüynen de sosyete müzüğüynen de işimiz yok gayrı.” didi. Sefer’nen bahıştık:
-“Sazınan pop müzüğü gaseti yapalım o zaman gardaş.” didim.
-“Niyazi Ağa ağlenme bizinen, bi get şurdan.” didi. Govulmaktan beter olduh. Gendimizi, ne sosyete âlemine, ne de oyun havası sektörüne gabul ittirebilmiştik. O günden sonra gaset piyasasına küstüm. Sefer’le düğün düğün gezmeye devam ittim. Ertesi sene evlendih, bebeye beliğe garıştıh. Geçim derdine düştüh. Sefer sonadan sonaya hastanenin birine temizlikçi olarak girdi, yenileyin gadroyu da aldı gendini gurtardı. Benim öyle bir imkanım olmadı. Çalgıcılıktan başka bir zanaatım olmadığından ömürü böyle geçiriyom.
Yıllar geçti. Bizim müzüğün piyasası canlandı. Bir sürü yeni yetme bebe çıktı piyasaya. Sırf bizim müzükleri çalan radyolar, ganallar guruldu. Biz de köşemize çekilip torun torba sevecek yaşa geldih. Vaktiyle gazinocunun biri bizim sigortayı başlatmış. Sonasında primi neyi ödeyemedik. Emekliliği yaştan dolayı hak ediyok, etmesine amma borcu ödemeh lazım. Gazinoları, pavyonları dolaştım. Köşe başları hep gapılmış. Yeni açılan bir pavyonda iş buldum. Pavyonun önüne ışıklı yazılarınan “Çankayalı Niyazi” yazdılar, posterlerimi basıp gapıya astılar. Sahneye çıkıyok, masalar bomboş. Patron, “Hazır müşteri de gelmez oldu.” deyip ayı doldurmadan govdu beni. İsmimi değiştirmeyi düşündüm. Amma bu yaşdan sonra böyle bir şeyin ne kadar zor olduğunu tahmin edersiniz. Ayrıca ben bu dünyaya Çangayalı Niyazi olarak geldim, öyle gitmek istiyom.
Bütün bunları neden ağnattıma gelince, şu saatten sonra şöhret olmak gibi bir niyetim ve hevesim yoh. Sağlığım da buna pek müsaat dağil. Ülserim, şekerim var. Tek istediğim emekli olup kafamı diğnemek. Bunun için de prim borçlarımı ödemem ilazım. Açıkgara sayfalarından, televizyonlara, radyolara, bizim Angaralı bebelere sesleniyom, şu an bizim açtığımız yolda yürüyonuz. Bizim bu yolda emeğimiz çok. Beni bir ustanız olarak kabul itmezseniz de abiniz olarak gabul idin. Çoğunuzun bubasıynan yemiş, içmişliğim vardır. Sesimi duyun. Birkaç gonser, prim borçlarımı ödeyecek gadar bir iş arıyom. Gerisi sizin ossun.


Yorumlar - Yorum Yaz