BEYEFENDİLİK BÖYLE OLUR

Arif, tam bir beyefendidir. Hem öyle böyle değil tam bir beyefendidir. Ne olacak canım, beyefendiyse beyefendi, deyip geçmeyin. Böyle beyefendi kolay kolay bulunmaz. Tanışıklığımız epey eski. Liseden. İkimiz de çok çalışkan sayılmazdık, tembel de değildik hani. İşte, ortalarda diyelim. Samimiyetimiz de orta şeker. Okuldan sonra ben Alamanya’ya gittim. O da belediyeye kâtip olarak girdi diye duydum. Alamanya’dan izne gelince belediyeye yolum düştü. Belediyeye varınca Arif aklıma geldi. Orda birilerine:
-“Arif ’i görecektim burada mı?” dedim. Hemen:
-“Arif Bey mi?” dediler. Çıktım vardım yanına. Arif, müdür gibi şef gibi bir şey olmuş. Ayrı odası var, kapıda ismi falan.. Yani bizim Arif harbi harbi bir “bey” olmuş çıkmış: Arif Bey. Hal dert ettik. Bir iki saat
sonra yanından ayrıldım. İzin bitti, Alamanya’ya döndüm. Aradan iki üç sene geçti. Yine bir yaz memlekete döndüm. Belediyeye işim düştü, kendi kendime: “Oğlum, burada her iş tanıdıkla olur. Alamancı diye senin işini yokuşa sürerler. Burada koskoca Arif Bey kardeşin var gidip işini hallet.” dedim. Danışmaya:
-“Arif Bey’i görecem” dedim. Adam yüzüme ters ters baktı:
-“Arif Bey mi?” dedi,
-“Evet” dedim. Düşündü, ben odasını tarif ettim.
-“Orası Necati Bey’in odası.” dedi. Ulan, dedim kendi kendime, bu adam adını mı değiştirdi? Soyadını da hatırlamıyorum ki. Danışmadaki çocuğa:
-“Yav dedim şöyle ben boylarda kara, kuru, bıyıklı.” Ben tarif edince:
-“Haa! dedi, yav sen Arif Efendi’yi arıyorsun, o temizlik işlerinde, çöpçülük yapıyo. Şurdan ana caddeye çık oralardadır.” Gittim baktım, çocuğun dediği yerde üç beş çöpçü var. İçlerinde en perişanı bizim Arif, zor tanıdım. Elinde süpürge kaldırım süpürüyor.
-“Arif ” dedim. Sarıldık kucaklaştık. Ağlayacak gibi oldu. Bir çimenliğe oturduk. Muhabbet ettik.
-“Seçimde bizim parti kaybetti. Başkan değişti. Bizi de buraya attılar” dedi. Benim bir işim var, yardımcı ol diyemedim. Gidip belediyeye gidip ilgilileri işimi hallettim. Yine geçti aradan üç beş sene. Türkiye’ye geri geldim. Bizim evin suyunu, elektriğini kesmişler. Giderken parayı yatırmayı unutmuşuz. Önce TEK’e vardım. Sonra belediyeye. Belediyede bana bir fatura çıkardılar. Evi satsan anca ödenecek. Bağırdım çağırdım, veznedekilere.
-“Abi bizim suçumuz yok.” dediler.
-“Beni bir yetkiliyle görüştürün.” dedim. Birinin yanına götürdüler. O da:
-“Benim yapacağım bir şey yok.” dedi.
-“Yav kimin yapacağı bir şey varsa onu göster, dedim. Yoldan geldik yüzümüzü yıkayacak su yok.” Yine birini gösterdiler. Adamın cebine elimi soktum.
-“Yapamam abi, elimden bir şey gelmez.” dedi. Öbür cebine davrandım. Gözleri yerinden pörtlerek yutkunuyor yutkunuyor: “Abi benim elimde olsa, anam avradım olsun bu kıyağına karşılık bütün şehrin su borcunu silerim ama benim yapacağım iş değil.” diyor.
-“Başkana çıkarın lan beni o zaman.” dedim. Herhalde o ara bir iki de sövdük saydık.
-“Başkan seninle görüşmez ama, dediler. Arif Bey bu işi halleder. O da bir yerde başkan sayılır” dediler.
Küfürün de yeri geliyor bazen. Vardım bir koca kapının önüne, tıklattım, odanın içi nerdeyse bir daire kadar var. Mobilyalar falan o biçim. Kendi kendime belli ki çok mühim bir adamın yanına geldik. Aman oğlum Osman, adamın suyuna git, sakın takışma senin işini halletse halletse bu adam halleder, dedim.
-“Arif Bey ben 3-4 senedir Alamanya’dayım, giderken su parasını yatırmayı...” diye lafa başladım. Adam:
-“Randevunuz var mı?” dedi.
-“Yok ama aşağıdan yolladılar.” dedim.
-“Arif Bey şu anda meşgul” dedi. Benim jeton düştü. Karşımdaki adam sekretermiş, o ara içerden biri çıktı, giyim kuşam on numara:
-“Arif Bey” dedim. O da odacıymış. Ulan odacısı, sekreteri böyleyse kendisi nasıldır? Sekretere yalvardım:
-“Gözünüzü seveyim bir 5 dakika görüştürün. Evde helâya gidecek su yok” dedim. sekreter ve odacı ile
ayrı ayrı ilgilendim. Sekreter, odacıya:
-“Yakup, sevaptır, bir ilgileniver ağabeynin işiyle gözüm.” dedi. Beş dakika müsaade ettiler. Odaya girdim. Ben o kadar Avrupa görmüş adamım. Ecnebi vilayetlerinde öyle bir oda yoktur. Boydan boya bir masa arkasında padişah tahtı gibi bir koltuk üstünde kara kuru bir adam. Beni görünce:
-“Ooo Osman hoş geldin.” dedi. Baktım Arif.
-“Ulan Arif ” dedim. İzzet ikram. Çay, kahve, yemek. Arif, “Osman, başkan değişti. Beni de bu görevegetirdiler.” dedi.
-“Arif benim böyle böyle bir derdim var” dedim.
-“Kolay o iş” dedi. Bir telefon çekti. Elimdeki faturayı yırttı attı.
-“Sen eve git. Su parası falan da yatırma bir daha. Bir ihtiyacın olursa beni bul.” dedi. Ben eve gelesiye bizim su açılmış. Nasıl olsa su beleş, bahçeye biraz çiçek diktim. Her gün su veriyorum. Bir ayda bahçe yemyeşil oldu. Bu böyle olmayacak dedim. Biz gidince bu bahçe kurur. Evin alt katına eli ayağı düzgün bir kiracı bulalım. Bulduk da. Kiracıya:
-“Suya acıma, sık sık sula. Su parası yatırma. Kirayı Halk Bankası’na yatırırsın. Bir şey olursa bana mektup yaz” dedim. Döndüm Alamanya’ya. Arayan soran yok, demek işler yolunda. İlk defa evi kiraya verdik. Hem bahçe kurumaz hem de yazın kira parasını harçlık ederiz diye seviniyorum. Memlekete döndüm. Kiracı kaçmış. Evde sağlam cam yok. Taban tahtalarını, bahçedeki ağaçları kışın sobada yakmışlar. Bankaya da iki kira yatmış gerisi yok. Deliye döndüm. Ama elden ne gelir, adamı nereden bulacağız. Yine kesilmiş bizim su. Gideyim Arif ’in yanına da açtırayım, dedim. Gerine gerine vardım sekterin yanına. Sekreter değişmiş.
-“Arif Bey’i görecem dedim.
-“Burada öyle birisi yok” dedi.
-“Odası burasıydı” dedim.
-“Burası Şerafettin Bey’in odası. Belediyede bir Arif var. O da Arif Efendi, dedi. Temizlik işlerine bakar. Danışmaya sor nerdeyse bulsunlar.” Kapıdan çıktım. Tam merdivenlere doğru gidiyorum.
Birisi:
-“Hişt Osman!” dedi. Döndüm, Arif. Elinde bir paspas odasının önünü paspaslıyor. Ulan bu nasıl iş?
-“Hayırdır Arif?” dedim.
-“Başkan değişti, dedi. Beni buraya verdiler. Sana karşı da mahcubum.”
-“Üzülme bakalım” dedim. Ayaküstü konuştuk. Bir iş vardı sana geldim diyemedim. Ama ısrar etti.
-“Yine su parası” dedim.
-“Ver bakayım bir uğraşalım.” dedi. Su parasının yarısını ödeyip kurtulduk. Alamanya’ya vardım. Giderken su parası, elektrik parası ne varsa hepsini yatırdım. İki üç sene sonra yine geldik. Su yine kesik. Belediyeye gittim. Su parasını yatırayım diye. Kesinti faturadan değilmiş. Akşama hallolur dediler. Bir iki vergi birikmiş. Gelmişken halledeyim dedim. Tam yatıracağım, bir gürültü koptu. Herkes ayağa kalktı Arif Bey geldi diye.
-“Kim bu Arif Bey?” dedim. Veznenin birisi gözüyle işaret etti. Yine bizim Arif. Arkasında 8-10 telsizli adam, yanında korumalar.
-“Arif ” dedim. Sarıldık. Arif:
-“Başkan değişti, ben muhasebe müdürü oldum. Gel makama çıkalım” dedi.
-“Dur şu parayı ödeyeyim.” dedim.
-“Ödettirmem gel.” dedi.
-“Olmaz vallaha ödeyeceğim, sonra başıma gelmedik kalmıyor” dedim. Elimi cebime attım.
-“Sen merak etme. Yürü” dedi. Kolumdan çekti. Eliyle vezneye bir işaret çaktı, sil diye. Ondan sonraki gelişimde Arif Efendi’yi, park bahçelerde çiçek dikerken gördüm. Sonrakinde Arif Bey’i yazı işleri müdürü olarak, bir sonrakinde Arif Efendiyi belediye tuvaletini beklerken, bir başkasında Arif Bey’i başkan yardımcısı olarak. En sonunda beylikten mi yoksa efendilikten mi ne emekli oldu. Başkasını bilmem ama benim gözümde tam bir bey-efendi oldu.


Yorumlar - Yorum Yaz