SÖYLETME BENİ NİYAZİ

Zıbıdı olmuşsun Niyazi, zıbıdı!
Burnun o kadar büyümüş ki,
Yüzüne sığmıyor artık!

Bir kangal kemiktin köyden giderken
Yanaklarında tarla güneşinin izleri vardı
Gara lastik vardı ayaklarında
Bilet paranı da ödünç almıştın
Karnın zil çalıyordu elin kapılarında
Zıbıdı olmuşsun şimdi, zıbıdı!

Unutmuşsun memleket havasını
Babanın tarlasında yosunlar bitiyor
Evin duvarları hüzne bürünmüş
Bekliyorlar gelir diye Niyazi,
Ahhh Niyazi ah, söyletme beni!

Bir çuval un için takla atardın
Pantolonunda yamalar vardı
Düdüklü değildi evdeki tencere
Çocuklar da ekmek diye ağlardı
Kırk yaştan altına sitemim olmaz
Onlar bilmezler fakirliği, yoksulluğu.

Niyazi yaşın yetmişe gelmiş
Ne çabuk unuttun o susuzluğu
Beton binalar diktin sağına soluna
Uğramazsın çocuğun okuluna.

Gözünde beton maskesi saklı
Unuttun fakiri, unuttun yoksulu
Hele dön bak caminin de yoluna
Zıbıdı olmuşsun Niyazi, söyletme beni!

Beklerdin kahve önlerinde çay söyler diye
Kırk kahve gerek şimdi sana erişmek için
Heybetin muhteşem olmuş Niyazi!
Gören de sanır ki idarei mülküye...
Kaymakam sanırlar seni gittiğin yerde
Hitabın “ulan” olmuş şefe, garsona
Bahşişi verirken adap bilmezsin
Koyarsın parayı atarcasına
İnkara kalkma Niyazi, bilirim seni!

Zıbıdı olmuşsun, arsızlığa az kalmış
Fena bozmuş seni elin diyarı
Yoksulluğu unutmuşsun Niyazi
Genç kuşaklar senden daha vefalı

Gördüğünde selam verir Niyazi
Ara sıra teşrif edip buyurdun
Cümle alem görsün diye Niyazi
Yalanı da kepçe ile savurdun
Yolları da beğenmezsin Niyazi.

Mülkü servet aldın yetmedi
Yetmez sana tarla bahçe arazi
Açlık günlerini çabuk unuttun
Çünkü senin beynin fakir Niyazi!


Yorumlar - Yorum Yaz