İŞ İLANI

İş hanında gün, her zamankinden farklı başlamıştı. Üçüncü kattan gelen gürültüler üzerine bütün esnaflar ve çalışanlar o kata koştu. Sesler bir ay kadar önce açılan ofisten geliyordu. Ofise girenler, iki genç ortağın kavga ettiğini gördüler. Kerem, Gürkan’ı altına almış yumrukluyor, ona ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Gürkan elleriyle yüzünü korumaya çalışsa da başaramıyordu. İki ortağı güçlükle ayırdılar.
Gürkan’ı hemen oradan uzaklaştırıp Emlakçı Cengiz’in dükkânına kaçırdılar. Kan içinde kalan ağzını, yüzünü yıkayıp ona su içirdiler. Kerem’se delirmiş gibiydi. Gürkan’ın arkasından gitmeye çabalıyordu. Kendisini tutmaya çalışan dört kişiye rağmen ofisten dışarı çıkmayı başardı. İş hanının koridorlarında ortağına küfürler savurmaya devam ediyordu. Güngörmüş esnaflardan Terzi Hüseyin araya girip Kerem’i yatıştırmaya çalıştı. Başaramayınca onu tutanlara:
-“Benim dükkâna sokun şunu.” dedi. Kerem’i güçlükle terzi dükkânına soktular. Terzi Hüseyin, onu getirenlere:
-“Çıkın siz.” dedi. Adamlar, Kerem’in kollarını bırakıp dükkândan çıktılar. Terzi Hüseyin hemen kapıyı kilitledi. Kerem bağırmaya devam ediyordu. Terzi Hüseyin, kaşlarını çatıp sert bir şekilde:
-“Bağırma lan benim dükkânımda!” dedi. Kerem sinirden nerede olduğunu bile görmüyordu. Etrafına bakınca terzi dükkânında olduğunu anladı. Bir an sustu. Terzi Hüseyin tabureyi işaret edip aynı ses tonuyla:
-“Otur şuraya!” dedi. Kerem ihtiyar terziye itiraz edemedi. Onun gösterdiği yere oturdu. Terzi Hüseyin, yanı başında dikilen elemanına:
-“Bize çayla su getir.” dedi. Eleman arka odaya doğru giderken Kerem başını önüne eğmiş derin derin nefes alıp veriyordu. Hüseyin:
-“Hiç yakıştıramadım size?” dedi.
-“Hüseyin abi mesele bildiğin gibi değil.” dedi Kerem. Hüseyin bir tabure çekip Kerem’in karşısına oturdu:
-“Ne olursa olsun, yaptığınız. çok ayıp.” dedi. Kerem:
-“O şerefsiz oğlu şerefsiz var ya…” dedi. Terzi Hüseyin, Kerem’in sözünü kesti.
-“Ben burada küfrettirmem arkadaş!” deyip elini tezgâha vurdu. Kerem yaşlı ustaya karşılık vermedi. Bu arada çaylar ve su geldi. Terzi, bir bardak su doldurup Kerem’e uzattı. Kerem suyu bir dikişte içti. Bir bardak daha istedi. Bu suyla yüzünü yıkadı. Biraz olsun sakinleşmişti. Çaylarını yudumlamaya başladılar. Kapıya gelen birkaç kişiyi Terzi Hüseyin eliyle işaret edip uzaklaştırdı. Karşısındaki adamın yatıştığını anlayınca ona nasihat etmeye başladı:
-“Bak oğlum, ben 40 senedir bu işi yaparım. Bir gün olsun kendimi usta olarak görmedim. Kumaş keserken mesleğe ilk başladığım zamanlardaki gibi elim titrer. Bu iş kesip biçmeyle bitmiyor ki. Benim dükkânın tabelasında ne yazıyor hiç dikkat ettin mi?” Hüseyin, Kerem’in cevap vermesini beklemedi:
-“Bay-bayan terzisi yazıyor, değil mi?” Kerem başını salladı.
-“Bu tabelayı takmak kolay. Biraz gayret eden herkes bu tabelayı takar. Bak sana bir fıkra anlatayım. Nasreddin Hoca’yı anası bir terziye çırak vermiş. Aradan iki sene geçmiş, Hoca meslekte bir milim ilerleyememiş. Anası oğlunu karşına alıp “Oğlum iki senedir, gidip geliyorsun daha usta olamadın mı?” diye sormuş. Hoca da “Ana duanın himmetiyle mesleğin yarısını öğrendim. Artık dikilileri sökebiliyorum. Şimdi iş sökükleri dikmeye kaldı. Onu da öğrendim mi tamamdır.” demiş.” Kerem, hafifçe tebessüm etti. Terzi Hüseyin konuşmaya devam etti:
-“Diyeceğim şu, herkes terzi olur ama herkes usta olamaz. Herkes dükkân açar ama herkes esnaf olamaz. Daha yeni el ele verdiniz, bir ay oldu, olmadı. Büyük işler yapacaksınız, sıkıntıya düştüğünüz zamanlar olacak, sırt sırta verip aşacaksınız. Ortaklık iyi bir şey olsa diye bir laf vardır ama eskiler bir elin nesi var iki elin sesi var demişler. Ufak tefek şeylerden birbirinizi kırarsanız bu iş yürümez oğlum.” Kerem araya girecek oldu, Terzi Hüseyin:
-“Sözümü kesme” dedi ve konuşmaya devam etti: “Ortaklık evlilik gibidir. Gün gelecek Gürkan sinirli olacak, sen alttan alacaksın. Gün gelecek senin kafan bozuk olacak, Gürkan alttan alacak. Birbirinizin eksiklerini kapatarak gideceksiniz. Yeri gelecek kavga da edeceksiniz ama bugünkü gibi değil. Kol kırılır yen içinde kalır, demişler. Âleme kendinizi güldürmeyin, işinizin başına dönün.” Kerem, Hüseyin Usta’nın yüzüne baktı. Anlaşılan sözünü bitirmişti:
-“Hüseyin abi bu anlattıklarını ben de biliyorum. Çocuk değiliz ama mevzu bildiğin gibi değil.” dedi. Terzi:
-“Neymiş mevzu? Anlat da bir çare bulalım o zaman.” dedi. Kerem:
-“Biliyorsun biz buraya geleli bir ay ancak oldu. Çok büyük hayallerimiz vardı. Arkamızda aile desteği de olunca bir şirket kuralım dedik. Geniş bir yer tuttuk. İçeriyi odalara böldük. Güzel bir mekân oldu. Gürkan’la konuştuk, her işe biz koşturuyoruz, olmuyor. En iyisi birkaç eleman alalım. Ne bileyim, bir kişi temizlik işlerine baksın, bir kişi çay, kahve işine baksın. Bir de sekreter alalım. Biz de diğer işleri takip edelim.” dedi. Terzi:
-“Çok güzel.” dedi. Kerem devam etti:
-“Dün oturup konuştuk şartları belirledik. Temizlik işleri için ilkokul mezunu bir bayan bulacağız, sabah sekizde ofisi açacak temizliğini yapacak akşam da ofisi kilitleyip gidecek. Pazar günleri izin, yeme içme bizden. Çay, kahve işleri için de ilkokul mezunu, eli işe yatkın, aynı şekilde çalışacak birisini alacağız. Sekreter olarak az çok bilgisayar kullanmayı bilen, bir bayan almaya karar verdik. Hepsine asgari ücret vereceğiz, sigortalarını yapacağız. Gürkan’a: “Sen internete ilan ver.” dedim. Gürkan da bana: “Senin iletişim becerin daha kuvvetli, senin telefon numaranı yazalım, gelenleri sen seç.” dedi.” Terzi Hüseyin:
-“İyi, ne var bunda?” dedi. Kerem bir anda parladı:
-“Ne var olur mu Hüseyin abi! Ulan Gürkan…!” diyerek yerinden fırladı, tezgâhın üzerindeki makası alıp kapıya yöneldi. Kapı kilitli olmasa elinden bir kaza çıkacaktı belki de. Terzi Hüseyin, Kerem’in kolundan tutup elindeki makası aldı. Onu tekrar oturttu.
-“Yahu ne var bu kadar sinirlenecek!” dedi. Derin derin nefes alıp veren Kerem:
-“Hüseyin abi, aklıma geldikçe sinirleniyorum.” dedi. Terzi, Kerem’e bir bardak su daha verdi. Kerem suyu içip biraz nefeslendikten sonra anlatmaya devam etti:
-“Gürkan ilanları vermiş abi. Telefonum çalmaya başladı.”
-“Tamam.”
-“Abi, bu adam nasıl ilan verdiyse beni hep üniversite mezunları aradı. Ben galiba bu çocuk ilanı yanlış verdi diye düşündüm. Gürkan’ı aradım ama telefon kapalı.”
-“Şarjı bitmiştir.”
-“Ofiste unutmuş güya.”
-“Sonra?”
-“Abi kimler aramadı ki! Öğretmenler, mühendisler, maliyeciler, işletmeciler, fizikçiler, kimyacılar… Yüksek lisans yapmış olanlar, çift üniversite bitirmiş olanlar. Arayan herkese kibarca bu işlerin vasıfsız
eleman işi olduğunu anlatmaya çalıştım. İlanda yanlışlık olduğunu, ilkokul mezunu birilerini aradığımızı
söyledim. İnsanlar buna rağmen çalışmak istediklerini söylediler. Telefonlar susmayınca arayanlara şartları çok daha ağır olarak anlattım. Günlük on beş saat çalıştırırız, sigorta migorta yapmayız, yemeğinizi kendiniz karşılarsınız, içtiğiniz çaydan, kahveden para alırız, izin mizin de yok, dedim. Yine de çalışmak istediğini söyleyenler oldu. Başıma ağrılar girdi. Üç tane ağrı kesici attım. Sabaha kadar telefonum susmadı. İşin ilginci parti başkanı, milletvekili, üst düzey yetkili olduğunu söyleyip torpil yaptırmaya çalışanlar bile oldu. Ben sonunda Gürkan’ın beni işlettiğini anladım. Belli ki beni tanıdıklara arattırıyordu. Böyle ciddi bir konuda şaka yapması beni çok sinirlendirdi. Sabaha kadar uyuyamadım. Erkenden ofise gelip Gürkan’ı beklemeye başladım. Gelir gelmez de tekme tokat giriştim. Sonrasını zaten biliyorsunuz.” Terzi Hüseyin, Kerem’i sabırla dinledikten sonra:
-“Evladım, bana kalırsa Gürkan’ın bu işte suçu yok.” dedi. Kerem:
-“Nasıl yok Hüseyin abi? Adam resmen benimle dalga geçti.” dedi. Terzi Hüseyin:
-“Hiç sanmıyorum. Çünkü bu devirde ilkokul mezunu kalmadı. Herkes üniversite mezunu. Bak benim eleman da tekstil mühendisi.” Kerem, çok şaşırdı:
-“Gerçekten mi?” dedi. Eleman başını salladı. Terzi Hüseyin:
-“Elbette. Emlakçı Cengiz’in yanında çalışan fen bilgisi öğretmeni. Pastanecinin elemanı işletme mezunu. Telefoncuda çalışan elektronik haberleşme mühendisi. Döşemecide kamu yönetimi mezunu, çantacıda çalışma ekonomisti, fotoğrafçıda arkeolog çalışıyor. Aşağıda akvaryumcuda da su ürünleri mühendisi çalışıyor.” dedi. Kerem başı önünde:
-“Gürkan’ın suçu yok diyorsun yani.” dedi. Terzi başını salladı.
-“Ne yapayım ben şimdi?” dedi Kerem. Terzi Hüseyin:
-“Yapılacak iş belli. Gidip ortağının gönlünü al, özür dile.” dedi. Kerem, terzi dükkânında çıkıp Emlakçı Cengiz’in dükkânına doğru yürümeye başladı.


Yorumlar - Yorum Yaz