100 LİRALIK ÖYKÜ

Yalan yok, ben önce hanımdan şüphelendim. Evlendiğimiz günden beri cebimde madeni para gördü mü kesin alır. Allah var, ben birkaç lirayı arayacak adam değilim. Değilim ama bazen de bozuk para lazım oluyor. Bir çay içiyorsun, ekmek alıyorsun veya affedersiniz tuvalete gidiyorsun bütün para vermek yakışık almıyor. Hanıma birkaç defa: “Haydi ceplerimi karıştırıyorsun anladık, bari bozuk paraların hepsini alma.” dedim. “Ceplerin deliniyor, sonra yine ben uğraşıyorum.” diye kestirip attı. Laf aramızda bu yüzden ufak çaplı kavga etmişliğimiz bile var. Hanım cebimden aldığı paraları ne yapar derseniz, onu da anlatayım. Biriktirir efendim. 1-2 lirayla ne olur demeyin, çok şey olur. Hanım pazar için verdiğim paradan da üç beş kuruş arttırır, biriktirdiği paralarla sürpriz harcamaları karşılar, bizim bütçenin açık vermesini engeller. Diyelim birisine çocuk görmeye, hoş geldine, asker görmeye gidilecek, gidilirken de hediye alınacak. Ev için marketten acil bir şey alınacak veya ufak oğlanın canı bir şey çekti. Daha başka aklınıza ne gelirse… Hanım bana duyurmadan bu işleri halleder. Katiyen benden ekstra para istemez. Fakat bu defa meblağ büyüktü tamı tamına 100 TL. Bu 100 TL’yi ben dün sağlık ocağının köşesindeki bankamatikten çekmiştim. Gıcır, gıcırdı.
Bu sabah fırına ekmek almaya gidince fark ettim paranın olmadığını. Koltuğumun altında ekmek ceplerimi karıştırıyorum, kasiyer dik dik yüzüme bakıyor. Cebimde para yok, ekmekleri geri koyamıyorum. Utana sıkıla: “Kusura bakmayın yanıma para almamışım.” dedim. Tezgâhın arkasından birisi seslendi: “Ayten, abi devamlı müşterimiz sonra bırakır.” Bunun üzerine kasiyer de “Sonra bırakırsınız.” dedi. Sevindim. Eve gelip ekmekleri mutfaktaki masanın üzerine bıraktım. Hanım kahvaltı hazırlıyor, küçük oğlan daha kalkmamış. Büyük oğlan zaten arkadaşında kaldı. Sinirden mutfağın içerisinde dolaşmaya başladım. Daha doğrusu kavgaya nasıl başlayacağımı düşünüyorum. Hanım:
-“Dolap beygiri gibi ne dolanıp duruyorsun! Otursana masaya.” deyince gezinmeyi bırakıp hücuma geçtim.:
-“Sen önce şu 100 liranın hesabını ver bakalım.” dedim. Hanım başını işten kaldırmadan:
-“Ne 100 lirası?” dedi.
-“Benim cebimden aldığın 100 lira... Hangi yüz lira olacak!” dedim. Hanım elindekileri bırakıp bana döndü:
-“Deli deli konuşup durma ben para mara görmedim.” dedi.
-“Ne demek görmedim! Cebimde dün 100 lira vardı, şimdi yok.” dedim.
-“Aa ne bileyim ben senin cebindeki parayı!” dedi.
-“Karıştırmasını biliyorsun ama.” dedim. Hanım derin bir nefes aldı:
-“Sabah sabah git başımdan Süleyman. Nere koyduysan oradadır paran!” dedi ve sırtını dönüp kahvaltılıkları hazırlamaya devam etti.
-“Yani sen almadın mı?” dedim. Bir an başını çevirip:
-“Almadım dedim ya! Al-ma-dım.” dedi. Hanım kendinden çok emin konuşuyordu. Daha fazla üsteleyemedim:
-“Ee nerde benim 100 liram?” dedim.
-“Cebindedir.” dedi.
-“Fırında baktım ceplerime, ekmek parası bile çıkmadı.” dedim.
-“İyi bakmamışsındır. Kahvaltıdan sonra birlikte bakarız.” dedi. Oğlanı kaldırdık kahvaltıya oturduk. Benim aklım 100 liradaydı.
Kahvaltıdan sonra oğlan dışarıya oyun oynamaya çıktı. Hanım masayı toplarken ben ceplerimi teker teker kontrol ettim. Pantolonun cepleri, gömlek cebi, ceketin cepleri... Yoktu. Sonra hanım geldi, o da kontrol etti. “Acaba astarın arasına mı kaçtı?” diyerek kıyafetlerin her yerini didik didik ettik, ama nafileydi.
-“Galiba düşürdüm.” dedim. Nereye düşer bu para? Hanım:
-“Arabaya düşmüştür, dedi. Hani geçen sene anahtarları…” Doğru, geçen sene anahtarlar koltuğun arkasına düşmüş, evin içinde saatlerce aramıştık.
-“Kesin arabaya düştü. Ben bir koşu bakıp geleyim.” dedim. Doğruca arabanın yanına indim. İçini dışını tekrar tekrar elden geçirdim. Koltuğun aralarına, torpido gözüne, paspasların altına, koltuk kılıflarının içine baktım. Yoktu. Eve döndüm geldim. Kapıdan girmeden, “Yolda düşürmüş olabilir miyim?” diye düşündüm. Etrafıma bakına bakına Tekrar arabanın yanına kadar indim, elim boş döndüm.
İçeri girdim. Televizyonu açtım. Hanım bir bardak çay getirdi. Televizyona falan baktığım yok, bir yudum içmeden bardaktaki çayım soğudu. Aklım 100 TL’de. Gözümü kapatıyorum, gözümün önüne geliyor; elimi uzatıyorum, kayboluyor.
-“Hanım şöyle etrafa bir baksak mı?” dedim.
-“Durup dururken dağıtma ortalığı.” dedi.
-“Dağıtmadan bakacağım.” dedim. Oturma odasına, yatak odasına, tuvalete, banyoya her yere baktım. En sonunda kendimi koltuğun üzerine bıraktım. Yorulmuşum. Nereye gider bu para? Birden aklıma bizim küçük oğlan Gökhan geldi. Hanıma döndüm:
-“Sakın Gökhan almış olmasın!” dedim. Hanım:
-“Aa bacak kadar çocuk o kadar parayı ne yapacak?” dedi. İçime kurt düştü bir defa:
-“Belli mi olur, sigaraya alışır, sigarayla kalsa iyi alkolü, uyuşturucusu…”
-“Tövbe tövbe Süleyman kafayı mı yedin? 12 yaşında çocuk ne uyuşturucusu…”
-“Yahu hanım ben ne dediğimi biliyor muyum? Çocuk işte belli olmaz. Alır mı alır. Biz de çocukken babamızın sigara paketinden birer ikişer aşırırdık. Ben şu çocuğu bir sıkıştıracağım.” dedim.
-“Aman ne yaparsan yap. Ben seninle uğraşamayacağım.” deyip mutfağa gitti. Benimse aklıma başka bir ihtimal gelmiyordu. Bu parayı alsa alsa Gökhan alır. Eline geçen parayla internete gidiyor. Belki oraya borç yaptı. Kim bilir? Öğleden sonra Gökhan kapıya: “Anne susadım.” diyerek geldi. Oğlanı hemen içeri çektim:
-“Ver şu parayı!” dedim.
-“Ne parası baba?” dedi.
-“Sen daha iyi bilirsin.” dedim. Kulağına yapıştım.
-“Neyi bileceğim baba?” dedi. Çocuğun sesine anası çıktı geldi.
-“Bırak çocuğu Süleyman.” dedi. Bıraktım. Annesi tatlı dille sordu:
-“Yavrucuğum babanın cebinden hiç para aldın mı? Bak hiç kızmayacağız, aldıysan söyle.” dedi. Ne kadar dil döktüyse de çocuk “Aldım.” demedi. İkimiz de ikna olduk. Bu parayı Gökhan almadı. Hanım, almadı, çocuk almadı, arabaya düşmedi. Bu para nereye gitti? Hanım:
-“Süleyman galiba sen bu parayı çaldırdın.” dedi.
-“Hanım bana da öyle geliyor.” dedim. Paranın üstüne bir bardak su içmekten başka yapılacak bir şey yoktu. Tam umudumu kaybetmişken bu defa aklıma büyük oğlan Serkan geldi. Serkan üniversitede okuyor. Cebimden asla habersiz para almaz. Ben al desem de almaz. Birkaç yerden burs alıyor. Okula evden gelip gittiğinden fazla masrafı da yok. Ama insanlık hali. Onun da ağzını yoklamak istedim. Bir gün önce arkadaşında kaldı, akşama doğru çıktı geldi.
-“Nasıl geçti günün?” diyerek söze başladım. Arkadaşıyla yaptıklarından bahsetti. O da bana:
-“Sizin gününüz nasıl geçti?” diye sordu. Anlattım. Anlatırken de acaba eli kolu oynayacak mı, yüzü kızaracak mı, gözlerini benden kaçıracak mı diye baktım, durdum. Hiçbiri olmadı.
-“Velhasıl gitti bizim 100 lira oğlum.” dedim. Serkan:
-“Baba parayı ne zaman çektin?” dedi.
“-Dün akşam eve gelmeden…” dedim.
-“Parayı çektikten sonra neler yaptın?” dedi. Anlattım.
-“Benzinliğe gittim, arabaya tüp aldım.”
-“Ne kadarlık?”
-“Hep 50 liralık alırım. Önceden bir hafta gidiyordu şimdi 2-3 güne bitiyor.”
-“Sonra?”
-“Oradan BİM’e gittim. 20 liralık ananın telefona, 20 liralık kendime TL yüklettim. 2 ekmek aldım.”
-“Başka?”
-“Başka? Annen bu hafta pazara çıkmamış, salatalık sipariş etti. 5 liralık da salatalık aldım.”
-“Baba tamam işte. Sen parayı düşürmemişsin de, çaldırmamışsın da. Harcamışsın.”
-“Nasıl harcamışım oğlum? Koskoca 100 TL bu.”
-“Hesap ortada baba. 50 TL lpg, 40 TL kontör, 5 TL ekmek, 5 TL salatalık. 100 lira yapar.”
-“Yapma ya! Ulan koskoca 100 lira be…”
-“Bana amma yaptın? 100 lira dediğin ne ki, şimdi milyonun bile değeri yok.” Ben şaşkınlığı üzerimden atamadan, hanım mutfaktan elinde salatalıklarla çıktı, geldi.
-“Bey, kırk yılın başı iyi bir iş tutmuşsun. Salatalıklar gerçekten çok güzelmiş, çıtır çıtır.” dedi. Kafam durmuş gibiydi:
-“Versene bir tane.” dedim.
-“Tuzlayarak mı vereyim, tuzlamadan mı?” dedi.
-“Tuzla tuzla.” dedim. Hanım, salatalığı tuzlayıp elime verdi. Salatalığa şöyle bir baktım:
-“100 liradan geriye kala kala sen kaldın demek.” dedim.


Yorumlar - Yorum Yaz