KADROLU MUHTAR IV (Maraş Otu*)

Tayyib Atmaca ve Yasin Mortaş’a 
 
Bizim ilçeye vardık. Dolmuştan yol arkadaşımla birlikte meydanda indik. Yol arkadaşım bütün köylü ishal olurken Tırı Mahmut’un nasıl kurtulduğunu merak ediyordu. Bu macerayı dinlemeden benden ayrılmak istemiyordu. Birlikte az ilerdeki kahvenin önüne oturduk. 2 çay söyledik. Çaylar geldi, ben anlatmaya başladım:
-“Maraşlı bir asker arkadaşım var, adı Ökkeş. Ökkeş askere geldiğinde evliydi, iki de çocuğu vardı. Askerden sonra her mektupta her telefonda “Gel misafirim ol.” der dururdu. 
Ben işten güçten daha doğrusu muhtarlık yüzünden başıma açılan belalardan vakit bulup gidemedim. Çocuklarının sünnetine de davet etti beni. Gitmesem bu defa ayıp olacaktı. Gitmeye karar verdim. 
Maraş’a gideceğim duyulunca bu Tırı Mahmut beni her gördüğü yerde: “Aman boş gelme.” demeye başladı. Bunun diline düşesiye git başka yere düş. Gideceğim gün: “Mahmut var mı bir isteğin, ne getireyim?” dedim. “Valla, eritmeden getirebilirsen dondurma getir.” dedi. Gülüştük. 
Maraş’a vardım. Asker arkadaşım beni otogarda karşıladı. Sarıldık, kucaklaştık. Beni evine götürdü, sağ olsun yedirdi, içirdi. Düğünü de ettik. Düğünden sonra beni bırakmadı: “Bir iki gün daha misafirim ol Maraş’ı gezek.” dedi.
Taş Köprü, Maraş Kalesi, Ulu Cami, Başkonuş Yaylası, Döngel Mağaraları… Gezdik, tozduk. Maraş’ın içini gezerken Ökkeş, bir bakkala uğradı, ben dışarda bekledim. Elinde küçük bir paketle geldi. Paketin içinde kına gibi yeşilimsi bir toz vardı. Cebinden sigara kağıdı paketini çırarıp bir yaprak kopardı. Tütün sarıyor gibi kağıdın içine biraz toz koyup üçe katladıktan sonra alt dudağına itinayla yerleştirdi. O sıralar devamlı Cüneyt Arkın’ın filmlerini seyrediyoruz.”
-“Kara Murat filmleri mi?”
-“Hayır. O dönemki filmlerde Cüneyt, uyuşturucu kaçakçılarıyla, bağımlılarla mücadele ediyordu. Komiser Cemil falan… Ben bizim Ökkeş herhalde böyle bir batağa düştü, sandım. Korktum. “Ülen tertip esrar mı bu yoksa?” dedim. Güldü: “Yoh tertip bu Maraş otu. Bizim burda eşkere satılır. Biz bunu devamlı kullanik. Alıcı?” dedi. “Ver bakayım.” dedim. Bana da sarıp verdi, hap gibi yuttum. Yürümeye başladık. Ökkeş: “Dudağında hökmü gedene gadar bekleticin daha sonra da çıkarıp böyle atıcın.” dedi “Neyi atıcıyım Ökkeş? Ben otu yuttum.” dedim. Ökkeş: “Aboov! Ben sana demeyi unuttum. Bunu böyle dudağın altına koyucidin tertip. Bunu yutarsan ishal olun.” dedi. Daha cümlesini bitirmeden karnım guruldamaya başladı. “Aman tertip bana bir hela göster.” dedim. Hemen bir cami bulduk. Ökkeş dışarıda bekledi. Ben tuvalete girdim çıktım, girdim çıktım.” Akşamı oracıkta ettik. O gün öyle geçti. 
Bizim dönüş zamanı geldi. Ökkeş’e: “Memlekete dönerken eli boş dönmeyeyim tertip. Beni hediyelik eşya alabileceğim bir yere götür.” dedim. Eli boş dönersem Tırı Mahmut’un başımın etini yiyeceğini çok iyi biliyorum. Ökkeş beni Kapalı Çarşı’ya götürdü. Bakırcılar Çarşısı’nı dolaştık, güzel şeyler var ama hem fiyatlar cep yakıyor hem de Mahmut’un işine yarar bir şey yok. Ne alsam diye düşünürken Ökkeş ot paketini çıkardı, sigara kâğıdına itina ile döktükten sonra yine alt dudağına yerleştiriverdi. Birden aklıma bir cinlik geldi. Bu bizim Tırı Mahmut’un çocukluğundan beri kolu uyuşur durur, doktora hekime de gitmez. Ökkeş: “Bana bu ottan bir iki kilo ayarla, ben bunu götüreyim.” dedim. “Ne edicin tertip o kadar otu?” dedi. “Karışma.” dedim. Aklım sıra otu şifalı diyerek Mahmut’a yutturup onu da ishal edeceğim.” Yol arkadaşım güldü:
-“Vay muhtarım, sende az değilsin.” dedi.
-“Onun bana yaptıkları yanında solda sıfır kalır bu. Neyse ben döndüm geldim köye. Kahveye vardım. Tırı Mahmut hemen yanıma geldi. “Muhtarım hoş geldin. Ne getirdin bakalım?” dedi. Ot paketlerini çıkardım. Önce getire getire bunu mu getirdin der gibi burun kıvıracak oldu. Ben başladım otun faydalarını saymaya. “Bu ot her derde deva, nezleye, gribe, kansere, ülsere, el, kol, diz, bacak, kafa göz ağrılarına bire bir. Senin de ben bildim bileli kolun uyuşur durur. Al bunu kullan. Kaç gün Maraş’ta kaldıysam bir tane bastonlu adam görmedim, herkes bu ottan kullanırmış.” dedim. Kahvedeki ihtiyarlar kulak misafiri olmuşlar. Bizim masaya toplandılar. “Mahmut almayacaksa otu biz üleşelim, bastonlardan kurtulalım.” dediler. Mahmut sırıtmaya başladı. Kulağıma eğilip bir şeyler fısıldadı. Mahmut otu alsın diye: “Oo sen ne diyorsun, bu ot ölüyü diriltir! O işe de bire bir. Maraş’ta her evde 8-10 çocuk vardı. Sebebi bu ot.” dedim. Mahmut ot poşetine yapıştı, ihtiyarlar da yapıştı. Mahmut kimseyi dinlemez ama ota yapışanlardan birisi babası. Bana söz düşürmediler, kaş göz işareti yaptım anlamadılar. Otu üleşmeye karar verdiler. 
Kahveci bir çay tepsisi getirip ot servisi yaptı. Ben işin sonunun kötüye gideceğini anladım. “Yorgunum.” deyip usulca oradan sıvıştım. 
Ertesi gün bizim köy çalkalanıyor. Otu yutanlar hep ishal olmuş. Millet, sudan mı acaba, salgın mı var acaba diye dört dönüyor. Muhtar beni buldu, benim mobileti istedi, ilçeye gidip durumu bildirecekmiş. “Dur muhtarım, ishal olanları kahveye toplayalım. Ben bu işin sebebini biliyorum.” dedim. Camiden ishal olanlar kahveye gelsin, diye anons edildi. Kimse gelmedi.” Yol arkadaşım gülerek:
-“Millet tuvaletin kapısını bekliyordur. Nasıl gelsinler?” dedi.
-“Bu defa Muhtar Ramazan’dan, yani benden ot alanlar gelsin, diye anons edildi. Bir kişi geldi. Kim dersin?”
-“Tırı Mahmut.”
-“Evet. Mahmut geldi. Bir iki kişinin evine biz adam yolladık. Otu nasıl kullandın diye sorduk. Tahmin ettiğim gibi millet otu yutmuş.”
-“Ya Tırı Mahmut?”
-“Tırı Mahmut’a “Sen bu otu nasıl kullandın?” diye sordum. “Muhtarım ben üstüne şöyle ektim.” dedi. “Sen niye yutmadın?” dedim. “Salatalığın üstüne tuzu ektiğimize göre öyle kullanılacak sandım. Yanlış mı yapmışım?” dedi. “Doğru yapmışsın. Peki, faydasını gördün mü?” dedim. “Hafif bir kaşıntı var. Biraz daha eksem bir şeyler olacak gibi. Köylü poşete ortak olmasaydı bayram edecektim. Yine de sağ ol. Bir daha bu tozdan eline geçerse kimseye göstermeden doğruca bana al gel.” dedi. Yanaklarımdan öptü, kaşına kaşına gitti.” 
 
 
*Meraklısana Not: Ot ile ilgili ayrıntılı bilgi için, Hökkeş Mazı, “Kediye Ot Attırma Perdelerin Yırtılır”, Açıkkara Dergisi, 2018, Sayı: 2, s. 14.

 


Yorumlar - Yorum Yaz