KADROLU MUHTAR -VII- (Eşek Tüccarı)

Serkan’ı evimde misafir ettim. Hanım, onun eski eşyalarla ilgilendiğini duymuş, anasının eski kilimlerini almış gelmiş, önümüze attı. “Bunlar kaç para eder?” dedi. Serkan’la daha önceden kararlaştırdığımız gibi eşim ve çocuklar dahil hiç kimseye intikam planımızdan bahsetmemiştim. Akşam bir durum değerlendirmesi yaptık. Ertesi gün neler yapacağımızı konuştuk. Köylüler ellerindeki eski eşyaların değerli olduğuna inanmışlardı ama bizim intikam alacaklarımız henüz kafese girmemişti. Serkan:
-“Onlar bize gelmiyorsa biz onlara gidelim. Nasıl olsa evlerinde eski bir şey vardır. Ben ona müşteri olurum, oradan yürürüz.” dedi. Hepsini de bu saatte köy kahvesinde bulacağımızdan emindim. Kalkıp kahveye gittik. Kahvede Serkan ilgi odağıydı. Bizi gören sandalyesini alıp yanımıza geliyor, masamızın etrafı gittikçe kalabalıklaşıyordu. Çok geçmeden bizim tayfa da geldi. Herkes Serkan’a ellerindeki eşyaların kıymetli olup olmadığını soruyordu. Serkan, bazılarına “Kıymetli” dedi, bazılarına “Yarın bakalım.” dedi. Gözüm bizimkilerin üzerindeydi. Tırı Mahmut, kıvranıyordu. Muhtemelen bir şey soracak ama bir türlü soramıyordu. Bizi yalnız yakalamak istediğinden adım kadar emindim. Ona bu fırsatı bir şekilde sunmalıydım.
-“Serkan kardeş biz müsaade isteyelim.” dedim. Köylüler:
-“Ne güzel oturuyorduk, saat daha erken.” dediler.
-“Anama uğrayıp haplarını attırayım, geç kalırsak uyur. Şimdiye yatağını sermiştir bile.” dedim. Buna kimsenin itiraz etmesi mümkün değildi.
-“Sen git, gel, Serkan Bey bizimle otursun.” diyenler oldu. Serkan benim bir şeyler düşündüğümü anlamıştı:
-“Ben de geleyim, hem ninenin elini öpmüş olurum.” dedi. Mahmut hemen ayaklandı:
-“Zaten benim ev de yol üstü beraber gidelim.” dedi. Oltaya düşmüştü. Üçümüz birlikte kahveden çıktık. Mahmut yolda dilinin altındaki baklayı çıkardı:
-“Yahu muhtarım madem Serkan Bey böyle şeyleri alıp satıyor niye bana söylemedin?” dedi.
-“Hayırdır Mahmut senin de mi eski eşyan var?” dedim. Mahmut:
-“Bana söyleseniz, Serkan Bey, böyle tek tek uğraşmazdı. Ben koca karılardan, koca heriflerden para bile vermeden eskilerini toplardım.” dedi. Bizim de planımız aşağı yukarı böyleydi. Mahmut’a değersiz eşyaları para ile aldırtacaktık.
-“Mahmut, Serkan Bey’i ben de yeni tanıdım. Otobüste karşılaştık, ben ne bilirim?” dedim. Serkan:
-“Vakit geç değil Mahmut Bey, istersen birlikte çalışabiliriz.” dedi. Mahmut’un gözlerinin parıltısı karanlıkta bile belli oluyordu. Serkan, Mahmut’u iştahlandırmak için:
-“Bu işte çok para var çok. Hiç ummadığın şeyler binlerce dolar ediyor.” dedi. Ben:
-“Mahmut yok mu sende hiçbir şey?” dedim. Mahmut:
-“Benim karı eskiyi hiç sevmez. Babadan kalma eski bir semerden başka bir şey yok.” dedi. Bu defa Serkan’ın gözleri parladı:
-“Sahi mi söylüyorsun, eski bir semer kaç para senin haberin var mı?” dedi. Mahmut bön bön bakıyordu. Serkan:
-“Ben geçen yıl bir semeri Avrupa’da bin Euro’ya sattım.” dedi. Mahmut, bin Euro’nun kaç para yaptığını parmaklarıyla hesaplamaya çalıştı. Sonra da:
-“Ne yapıyorlar ki semeri?” dedi. Ben kendimi tutamadım:
-“Senin gibi eşeklere vuruyorlarmış.” dedim. Mahmut:
-“Muhtarım dalga geçme, şurada iş konuşuyoruz.” dedi. Serkan:
-“Bunları kafelere, otellere, lüks mağazalara dekorasyon malzemesi olarak koyuyorlar.” dedi. Mahmut numaramızı bal gibi yemişti ama yine de aklında birkaç soru işareti vardı:
-“Altı üstü semer bu. Orada yapan yok mu?” Ben araya girdim:
-“Mahmut deli deli konuşma, semerin ustası mı kaldı. Burada bile yaptırmaya kalksan yaptıramazsın.” dedim.
-“Doğru söylüyorsun.” dedi. Serkan:
-“Mahmut Bey, n’olur şu semeri bir göster.” dedi. Mahmut’un arkasına düştük. Birlikte ahıra girip telefonun ışığıyla eski semere baktık. Serkan, semeri görür görmez, atladı:
-“Bu ne güzel bir şey böyle. Harika. Bu semer en az iki bin Euro eder.” dedi. Mahmut’un yüzü gülüyordu. Serkan:
-“Bunu ben bin Euro’ya alayım senden.” dedi. Mahmut, iki bini duyduğu için bine razı olmuyordu. Bunun üzerine Serkan başka bir teklif yaptı:
-“Mahmut Bey, bu semerlerden başka bulabilir miyiz?” Mahmut:
-“Buluruz neden bulmayalım? Bizim köyde, çevre köylerde eşeği olan herkeste vardır.”
-“Sen ne kadar semer bulabilirsen topla. Avrupa’da bu iş için büyük müzayedeler yapılıyor. Eylül ayına kadar zaman var. Ne kazanırsak üçe bölelim. Diyelim ki yüz elli semer buldun, yüz elli bin Euro kazandık. Elli elli paylaşırız.” Ben araya girdim:
-“Beni karıştırmayın ne yaparsanız yapın.” dedim. Mahmut, zaten ilerde beni devreden çıkarmak isteyecekti. Hem ortak olursak yediği kazığı benden çıkarmaya çalışabilirdi. En iyisi hiç girmemekti. Serkan elini Mahmut’a uzattı. Mahmut dünden razı. Serkan:
-“Paraya acıma, semerimi satmam diyene üç yüz, beş yüz, bin iki bin ver, al.” dedi. Mahmut:
-“Kap kaçak, kilim keçe de alayım mı?” dedi. Serkan:
-“Millet kabın kacağın para ettiğini biliyor. Ama semeri hiç kimseye söylemedim. Hem yüz tane kap kacak satasıya bir semer satmak daha karlı.” dedi. Mahmut’un aklı yatmıştı. Ama hâlâ daha fazlasını istiyordu.
-“Semerden daha değerli bir şey varsa onu toplayalım?” dedi. Serkan:
-“Yok, dedi. Semer en kıymetlisi.” Mahmut:
-“Ortak sen baştan yanlış iş tuttun. Köylüler aman uyanmasın. Yarın bizim köylülere mal verdiğim firma batmış, ben bir firma daha bulursam size haber veririm, de.” Serkan, Mahmut’un bu kadar açgözlü davranmasına inanamıyordu. Bazen kendini tutamayıp gülüyordu. Bense işin içine para girince Mahmut’un her şeyi yapabileceğini çok iyi biliyordum. Ahırdan çıkarken Mahmut, semeri omzuna vurdu. Serkan şaşkındı:
-“Ne yapıyorsun?” dedi. Mahmut:
-“Bu kadar kıymetli şey ahırda tutulur mu, eve götürüp sandığa koyacağım.” dedi.
-“Yenge kızmasın Mahmut.” dedim.
-“Kızarsa kızsın.” dedi. Oradan ayrılırken Mahmut, Serkan’a da bana da sıkı sıkı aman ağzınızdan bir şey kaçırmayın diye tembihledi. Serkan da Mahmut’a:
-“Bulabildiğin kadar semer bul. Ne kadar çok bulursan o kadar iyi.” dedi. Mahmut’un evinden iyice uzaklaştıktan sonra kendimizi koyuverdik. Kahkahalar atıyorduk. Gülmekten gözlerimizden yaş gelmişti. Serkan:
-“Muhtarım gördün mü intikam nasıl alınır? İlk günden Mahmut’u semer tüccarı yaptık.” dedi.
-“Serkan bu Mahmut o kadar uyanıktır ki, millet anlamasın diye direk semere müşteri olmaz, eşeği satın alır, sonradan semerini ister.” dedim.
-“Semer tüccarı değil eşek tüccarı olacak desene” dedi. Gülmekten karnımıza ağrılar girdi.


Yorumlar - Yorum Yaz