Site Menüsü

BERANARI/bir

“Gel bakalım seninle biraz konuşalım, dertleşelim, halleşelim. Olur mu? Nasılsın hacana iyi misin?”
“Nasıl oliin a çocuum? Beranarıyım. Buğanız goyup gideli epey seneler oldu. Çoluk çocuk her biri kendi evinde, işinde, gaydında. Napiin? Bel büküldü, göz az görür oldu. Katarak ameleti oldum, ker etmedi. Gözümün biri gine azcık görii de ötekinin pek hayrı kalmadı. Gulaklaam zatın altı yaşından beri duymiidin. Ben güççükken gızamık geçirmişim. Ataşlanmışım. Sona gulaklaam duymaz olmuş. Ozmandan beri sağırım. Bundan dolayı bazı kelimeleri, lafları kendime göre söölerin. Gulak duymii emme çoğu şiden habarım olur. “Sağır duymaz yakıştırır” derlemiş benimki o hesap. Evvelden toktura girmek mi vaamış? Bi de gızamık hastalığına tutulan çocuklaan üstüne örtü, yorgan ne bulurlarsa örteleemiş. Bizim kööleede bi yaz gızamık salgını olmuş. Ulmaarda çocuklaan üstüne saçta bişirdikleri ekmekleri atmışlaa da çocuklaan çoğu ölmüş. Cahillik zor be oolum. Evelden bişi bilinmiidin. Herkes cahil. Okul yok, okuma yazma bilen yok. Emme dedem köyde önde gelen kişileedendin. Kılcı İbram, Hacı İbram derlerdin. Tecürbeliidin. Dedem yedi sekiz sene Yemen’de, Arabistan’da eskerlik yapmış, yesir düşmüş İngilizlere. O sırada hacı olmuş. Sona çıkmış gelmiş. Bunca senede oralaada epey bişiler öğrenmiş.”
“Doğrudur. Askerlik, gurbet, esir düşmek insana çok şey öğretir. Eskiden askerlik ve hac görevinden başka bir vesileyle evden, yurttan başka yere çıkılmazmış. Değil mi?”
“Evet ööledin. Tam burda aklıma bişiy geldi sana sööliin. Karavelleden karı koca konişiimiş. Adam garısına “Kız Haccaa sen hiç deniz gördün mü?” diye sormuş o da “Nerden göreyn adam görmedim.” deyince “Sayı sayı sen eskerlik yapmadıydıın ya.” demiş. Evvelden bööleedin.
“Seni iyi gördüm maşallah iyisin.”
“Buna da şükür. Allah’a şükür iyiyim. Dört yakam dökilii. Bazan başıma bir ağrı çökii gözümü açamiin. Bazan burnum tıkanıp galii. Gambırlaştım galdım ya iyiyim. Emme herkes “Sen bu yaşta bizden iyisin.” dii. Desinlee bakam. Yalnız bazan aklıma bişi dakıldı mı bi türlü gelmii. O mudun, bu mudun diye düşünüp duriin. Bu yıl ben unutkan bişii oldum. Yerinden kalkamiip kapıya bakanlaa va. Ben gine kendi işimi görebiliin. Ehtiyarlık zor. Sekizen altı yaşındaymışım a oğlum. Epey ömür sürmüşüm dee mi? Allah’a çok şükür hindilik bakanım, gollayanım, gavzayanım var. Çayımı, şekerimi, elmamı, portakalımı, ilacımı, garacımı, kömürümü aludular mı o bana yetii. Allah razı olsun çocuklarım iyidirler. Büyük oğlum marangoz o yüzden yakacak odunum dükkandan gelii. Kışın odunun kömürün oldu mu ne va her şi iyi. Bizim köölü Koca Musa, Tilki’nin Musa vaadın.”
“Eee?”
“O, ‘Elli dönüm tarlan olcak, bi de moturun olcak çoluk çocuk lafını dinlecek, oh ne güzel!’ dermiş. Onun gibi. Gerçi moturumuz olmadı emme elli dönüm tarlamız, zeytinlikleemiz oldu. Hacıya gittik iki tafa umreye gittik. Çok şilee gördük, geçirdik.
Ben çocukken birez şişmandım. Bi gün şööle bi yan gelip söykendim. Dedeme de “Dede bak ben epey büyüdüm.” deyince dedem ta bişii demeden ebem “Kalk koltukları gabarmıyasıca böyüyünce enkele mi oturuliimiş, doğrul şabık bakiin!” diyerek beri azarlamıştı. Dayıları Sülemen va. Onunla çok iyi anlaşırdık. Emme o bi evin bi oolu oldiinden azık şımarıktı. Beni saçlarımdan tutar gıldır gıldır sürüklerdi. Bi gün dedeme “Dede, ben Sülemen’i dööcen bak. Ona göre sen garışma.” dedim. O da nasıl olduysa Tamam gızım.” dedi. Sülemen gine geldi beni altalayacak. Dedemden izini aldım ya bunu bi avkalamaya başladım. Bi o yanından bi bu yanından çırpıştırı çırpıştıruudum. Omuş. Ondan soona bi ta benim yanıma gelip de eski yaramazlıklaanı yapamadı emme gine en çok onunla oyun oynardık. Benim asıl oyun arkadaşım Fadime halamdı. Onunla çok iyi anlaşırdım. Benden iki üç yaş böyük olsa da onunla çok iyi sardırırdık. Bizim Eşe ve Hatma ile ilgili pek hatıram yoktur. Eşe zatın ondört yaşlarında bi hasta oldu, hâlâ hastalıı davam edii. “Böön ölüceedim.”, “Tokturdan geldik.”, “Hastanii yattık, çıktık.” muhabbeti hâlâ davam edip gidii. Güççükken geçi, oğlak çobanlıı yaptım. Bi gün ablamla bi gün halamla geçileri gütmee yollarlaadın. “Osandım gayrı ben, bi ta geçi gütmee gitmicen oolakları sürün üüme.” dedim. Oolak da Köse’nin kömür ocaanın yanında. Oolakları çıkardım ağıldan gattım üüme. Gütmee baladık. Ziyan vermesinlee diye gulak da duymadıından seslenirleese duymam diye bi o yana bi bu yana koşiin; Köse dayı beni görimmiş “Kel gız oolakları çok güzel bakii.” demiş bizimkilere. Bööle olunca oolak çobanı oluudum. Oolak gütmeden gel, tütün çapasına git, darı çapasına git, iş çok. Eece yıldım. Bi gün bırçak yolmaktan gidiidim ebem elinde yarım ekmeklen bi topak peynir bayırdan aşşaa gelip batır. “Meh al bunnarı da oolakları götür.” dedi. Torbada başka bişii yok. Derelede su yok, hindiki gibi şişe yok. Peynirden ekmeği bi arada yidin mi ıscakta susuzluktan gavruliin emme çaresi yok. Ben de sürdüm oolakları Gocayar’ın başında gözel bir daş var, üstünde oturdum. Ebemden için “A goca garı bizim evde yoğurt mu yok, ayran mı yok? Her bişi va.” dedim peyniri okardan aşşaa bir yovarladım. Nasıl gidii ya bi görsen! Emme ekmee künah olur düşüncesiyle atmaa gıyamadım. İşte bööle. Çobancılık yüzünden Hatma Çeşmesi, Gavur Çeşmesi, Galee taraflarını adım adım bilirim.
Tütün yapaadık, afyon ekeedik. Kessikte domandiz, büber, badılcan yetiştirdik. İrezildik. Tütün işinde Ellez amcayla ya da Ellez dayıyla ortaklık yapaadık. Yapılan ortaklığın da tütünün de pek hayrı olmazdın. Öte yandan dedemin yanında buğamın pek sesi çıkmazdı. Çünkü dedem oldukça heybetliidin. Dediği dediktin. At sırtından inmezdin. Hacı İbram dendi mi edirafda saygı duyulurdu. Çok ehbabı vaadın. Ehbapları özellikle yaz mevsiminde Hacı İbram’ın damları denen yere gelirlee, yirlee, içerlee, yatarlaa kalkarlaadın. Dedeme göre buğamın pek sesi çıkmazdı. Zatın çocuk yaşında buğası eskere gitmiş, bir taa haber yok. Hindiki gibi telefon mu va? Eskiden. Mektup desen okuma yazma bilen yok tam türüs. Dedem bi gitmiş yedi sekiz sene sona gelmiş. Buğa görmemiş çocukluğunda. Anası ile baraba çift sürmüşlee, bazara saman satmaa gelmişlee. Bu yüzden olsa gerek pek iş goleyi bilmezdin. Darı mı çapalanacak goca tarlayı bi baştan başlar öteki baştan çıkaadın. Öle iş canlısı değildin. Bi gün bizim zeytinliğe tütün çapasına yardıma gelmişti. Biz de onun gibi yaparak beş dölüm tarlayı bi günde çapaladık. Çok bol bolcuydun. Çarşıya gidince kahveye oturur herkese çay söylermiş. Aklıma gelmişken bişi taa sööliin. Ehbaplarını “Yarın bizim oralara doğru gelin çay içelim.” diye davet edermiş. Ondan sona eli cebinde “Garıı böön filan gelcek gibi olii. Ona göre tederikli olun.” dermiş. Bunu duyan anam da hem gezmee çok sevdiinden hem de az önce aldıı haberden ötürü evden gaçar gibi hemen bizim eve gelir “Hacca hadi böön Merem böle gile gidelim. Az bi dolaşır geliriz.” derdin. Ben de onun peşine dakılır akşama gadaa Çınarlıkapı’da o ev senin bu ev benim dolaşır gelirdik. Muhabbete davam edem bakam. Ben senin muhabbetini seviin. Sen soriin ben de cuvap veriin. Muhabbet datlı olii.”
“Pekala devam edelim. Sen eski günleri çok iyi hatırlıyorsun. Maşallah hafızan yerinde zihnin berrak. Hatta Hacı Celil amca bile bir şeyi bilemediğinde veyahut hatırlayamadığında “Abaa o nasıldın be sen bilirsin onu?” diye sana sorduğunu biliyorum. Bu yüzden ben seni konuşturayım. Olur mu?”
“Olur. Ben erken yaşta evlendim. Onaltı yaşında mıdım ne? Evlendikten bi sene sona bi gızımız oldu. Adını benden iki üç yaş böyük ve dokuz on yaşlarında ölen ablamın adı olan İmine veedik. Ablam çok güzeldin. Ömrü kıt imiş. Ardından bi oğlan oldu. Çocuk bi aylık oldu, bi türlü adını goyamiile çocuğun. “Şu olsun.” “O olmaz”, “Bu olsun.” “O hiç olmaz.” diye ad beğenmiile. Ben de buğalarına “Senin bi esker arkadaşın vaadın. Ballıcalı Muhammer der, ardından da “namussuz” derdin. Ona niye namussuz diidinki? O bari olsun da kurtulalım bu işten.” deyince gabul ettilee. O da iki yaşlarındayken öldü. Bunun üzerine kööde o günlerde doğan oğlan çocukların bir kısmının adı ona hürmeten Muhammer oldu. Bizim kööde çok Muhammer vaadır. Üsiin gayının Muhammer, Elif Gelin’in Muhammer, Ellez dayımın Muhammer... Ben üzülmiin diye o günlerde doğan çocuklaan adını benim ölen çocumun adını goydula. Emme bu tafa çok üzlemee başladım. Onna çocuklarını ünnedikçe benim aklıma ölen yavrum gelme başladı. Çok geçmeden bi çocuk taa oldu. Onun adı hiç bekletmeden Muhammer oldu. Hindi evleemiz aynı bahçada olduundan bütün işleemi o görii. Benim gız İmine Alamanyalı. Yedmiş dört senesinde Gıbırız Savaşı sırasında gittileedin. Damat öldükten sona Türkiye’ye geldi burda yaşii. Bazen gızla bağrışa çağrışa baraba galiiz. Her zaman “Gel az da benim evde galalım. Orası doğangazlı, her taraf ıscacık.” dii emme benim orda urhum sıkılii. Herkesin kendi evi değil mi? Bi de ben tez canlıyım İmine ırahat. İşini yavaş yavaş emme temiz yapmayı sevii. Gızın da olsa herkesin tabeeti, huyu farklı. Hem ben kendi düzayak evimde eğlencek bi şi buliin. Bahçem vaa, içinde domandiz, büber, badılcan, börülce, fasille, darı, bamya ektirdim, onları sula, çapala, otunu yol, iş çok. Her yıl bi taki sene bişi ekmiin diin, duramiin. Ben boş duramam. Tabeetim böle. Havana eltiyle Memet gayının bi lafı vaadın: “Tabeet üzere” diye. Onun misali ben de bööleyim. Bilirsin bizim evde onların adı ve laflarıı çok geçer(di). Memet gayının “Hadi yav sende!”, “Bizim oolan...”, “Yan yatsın çamura batsın, olsun.”, “Ali dayımın Noori...”, “Öyle bi denk geldi.”, “Yokluk...”, “Bizim evde kaç kaşık sallanii sen biliin mi?”, “Aha adamın/garının yüzü!”, “İkimiz de aynıyız.” gibi.”
“Evet ben de çok iyi hatırlıyorum. Çocukken sıkça onların evine giderdik. Kerpiçten küçücük bir evleri vardı. Havana hala bu kerpiç eve sık sık kireç badana yapardı. Radyo son ses açılmış türkü sesleri tüm mahalleyi sarmışsa yakın çevre derdi ki “Havana yine ev kireçliyor.” Rahmetli Mehmet amca kavun karpuz mevsimi geldi mi tütün işini çocuklara devreder, kendisi kavun kesmeye giderdi. Bu yüzden evin bir köşesi kavun yığılı olurdu. Mehmet amca o evde vefat etti. Sonra o ev yıkıldı. Oğlu Fevzi kendi imkanlarıyla bir ev yaptı. Sonra o ev de yıkılıp müteahhide verildi. Sadece o Mehmet amcaların evi mi yıkıldı? Mahalleye müteahhitler girmiş birçok eski ev yıkılıp yerine yenileri dikilmiş. Akhisar’da iki meslek çok yaygın: biri kahvecilik diğeri müteahhitlik. Lakin müteahhitlik yapanların birçoğu bat(ır)mış vaziyette.”


Yorumlar - Yorum Yaz