ULAN BİR DAHA ÇALARSAM

Rahmetli Köşker Topal Ali Emmi’nin anlattığı gibi anlatarak başlayayım:
“Albıstan’da esgiden bir düğün sırasında, gelinin başındaa bağı (duvağı) çezilince yenilemek icap etmiş. Bunun üzerine avratlardan birisi içeride bulunan erkeklere bağırmış:
“İçeride naadar erkek varsa ıcık dışarı çıksın baam!”
Eyle çok erkek olmazdı zaten, yeni yetme döller, düun sahabınan adamları, bir de gelinlik gızlara bahıp beanecek olan deleanlılar… Avradın sesini duyunca içeride erkek neamine kim varsa onlarla birlikte bir köşede oturan çalgıcılar da kalkıp kapıya yönelince onları gören avratlardan biri eliyle durmalarını işaret edip şeyle demiş:
“Siz oturun kele, size demedi ki erkeklere dedi, siz çalgıcısız tama!”
Abavvv bunun üzerine uzun yıllarca düunlerde çalgıcılık yapana Kök Ömer (Karabayır), hersinen ayaa galhıp elindeki cümbüşü yerden yere vura vura kırmış, gederken de içine küfür müfür gatarak şunları demiş:
“Ulan biz çalgıcıysak erkek dealmiyik? Bundan sona bizi erkekten saydırmayan bu çalgıyı çalanın gendi payıma anasını avradını…”
Ali Emmi bunları anlattıktan sonra dükkândaki yaşlılardan bilenler tasdik ettiler:
“O oldu yoorum, Kök Omar, bir daha sazını eline almadı.”
Elbistan’ın eski düğünlerinden söz açılmıştı da ondan aklıma geldi rahmetliler Köşker Topal Ali ile dükkânının sohbet müdavimlerinden Göoşen İmam (Hasan Gökşen)’ın anlattıkları. Özetleyeyim:
Mesela 1900’lü yılların ilk çeyreğine kadar -ki daha sonra da sürdürmüşler- Elbistan’da düğünleri, def çalıp şarkı söyledikleri için “tefçi kadınlar” olarak bilinen hanımlar çalarmış. Köşker Ali Emmi:
“Aşık Aba ile Ferize Bacı vardı daha çok bunlar tef çalar, türkü çığırarak düğünleri şenlendirirdi.” demişti.
Ben de çocukluğumda bazı düğünlerde kadınların def yerine -def bulamadıklarından olsa gerek- bir küçük leğenin arkasına vurarak söyledikleri “oynak şarkı-türkülere” uygun tempo tuttuklarını görmüştüm.
1900’lü yılların başında Akçadağ’dan muhacir olarak Elbistan’a gelenlerin içinde çeşitli sazları çalabilenler varmış, onlar zaman içinde hem düğün çalgıcısı olarak çalışırlar hem de cumhuriyetten sonra resmi bir gelenek olarak ülkemizin birçok şehrinde olduğu gibi Elbistan’da da belediye bünyesinde oluşturulan alay çalgı takımında görev yaparlar. Alay çalgıcıları, bayramlarda, törenlerde ve hatta bazı cenaze törenlerinde uygun müziği icra ederler; belediye önündeki meydanda, Köprübaşı’nda bir köşede, belli yerlerde durarak veya önemli caddelerde ileri geri gidip gelerek konser verirlermiş. Çocukluğumuzda bu konserlerin son demlerine bizler de yetiştik.
• Düdükçü Ali Ağa (Elbistan’da çalgıcıların en eskisi imiş) Kök Ömer Karabayır varmış ut, cümbüş çalarmış; bir de hatırladıkları Gırnatacı İsmail Seyirci…
• Elbistan’da Davulculuk, 50-60 sene kadar önce Abdallara geçer. Ondan önce ramazan davulunu da Elbistanlılar veya Elbistan’a yerleşerek Elbistanlılaşmış çalgıcılar çalarmış.
• Yeni yeni oluşan çalgıcılara pek yüz vermeyen zengin ağalar ise Maraş’tan alay çalgı ekibi kiralarmış.
• Bunun üzerine memleketinden kaçarak gelen meşhur çalgıcı muhacir Kör Zarif Ağa (ki bende çalarken ses kaydı da var) ve birkaç Maraşlı gelerek Elbistan’a yerleşir. Onlardan Mehmet ve oğlu Arif Karanlıktagezer’i Kör Zarif Ağa yetiştirir.
Hadi bir düğün fıkrası ile bitirelim bugünkü sohbetimizi:
Ağabeyi, düğüne gitmek için yalvaran bacısına zor-zekat müsaade vermiş. Giderken de sıkı sıkı tembih etmiş:
“Bak, bir yol bile erkeklerin öonünde oynamayıcın haa! Enera bir yol oynadıını görüyüm, vallaha bacaklarını gırarım!”
Kızcağız, yalnız gitmeleri ne mümkün, anasıyla birlikte gitmiş düğüne. O zamanlar gelinlik kızları, yeni yetme kızları, gelinleri hatta daha kocamamış kadınları düğün sahibi kadınlar ellerinden tutup zorla ortaya çekerek oynatırlardı. Oynayanlar oturmadan önce de günün rayicine uygun olarak çalgıcılara para verirdi. Zorla çekilse bile genellikle parasını kendisi verirdi ama ısmarlayanlar da olurdu. Genç kız da âdet olduğu üzere oynasın diye ortaya çekildiğinde nazlanmayıp birkaç kere oynamış. Meğer ağabeyi, gizlice gelip kolaçan ederken oynadığını görmüş. Akşam eve geldiğinde de bacısına çok kızmış havasında hesap sormuş:
“Gız erkeklerin öonünde oynamayıcın demedim mi saa?”
Korkudan fal taşı gibi gözleri açılan kızcağız, kendini savunmuş:
“Abi vallaha da billaha da na zaman oyuna çekseler her yere bakdım, etrafda erkek göremeyince oynadım; iki gözüm öonüme aksın yalan diyorsam!”
Ağabey, biraz da ‘aşlanık’ etmek için devam etmiş:
“Eyi de gız, oynayanların hemen yanı başında çalgıcılar yok muydu?
“Vardı!”
“Ee onlar kim?”
“Abi onlar çalgıcı tama!”

(Yazarın notu: Elbistan’ın düğün adetlerini, ilk çalgıcıları ve Alay çalgıcılarını listeler halinde Terk Eden Elbistan 4. ve 5. ciltlerinde anlattım).


Yorumlar - Yorum Yaz