KÖYDEN ŞEHİRE SERÜVEN

Yıl 1975 ekim ayı... İş güç tırıp, okullar açılmaya başladı, şeherde okuyan öğrenciler hazırlıklarını tamamladı ve peyderpey şehirlere geddiler. Ben de ilkokul son sınıfdıyam. Okul evimize çok yakın olmasına rağmen okula anca bir hafda sonra varabildim. O yıl bizim köye iki bayan öğretmen geldi Ayşe Uçar (Osmaniye’li) ve Hülya Çapar (Tersus’lu). Yaşıyollarsa Allah hayırlı uzun ömürler versin, öldüler ise Allah ırahmat eylesin. Sınıflar birden beşeçaa garşıg okuyog,
Anşa Hoca: “Çocuklar saçlarınızı kestirin, şu şu kitapları da temin edin.” dedi, tabii bu bir emir benim uçun, mutlaka öğretmenin dedii dutulacag, bunun üzerine ben hemen eve gelir gelmez anama dedim kine:
“Ana ööredmen saçınızı gırgdırın, şu kitaplarıda alın dedi.” Anam da:
“Tamam oolum, Bekir emmine de, o saçını gırkar.” dedi,
“Ana kitaplar noolacag nerden bulacaam?” dedim,
“Onu da Osmaniye’ye ged al gel, hemi de babanı görün.” dedi. Bu demde babam, Anşa Hoca’nın babasının: “Çok gözel gıraatın var bu köyde harcanma, gel seni Osmaniye’deki böög camiiye meezin olarag dıkıyım, gendini gurtar, bir sürü çocuun var.” demesi üzerine babam geddi ve orada göreve başladı, daha sonura da İskenderun Demir-Çelik pavlıkasına dıkıldı. Neyise Osmaniye’ye gedeceemi duydum ya sevincimden cirit atıyom, bu ikinci gedişim olacag, gendime güvenim var, birinci gedişimi Mustafa abim bir dalavere ile götürmüşdü çünkü. Neyise hemen evimizin bitişiğindeki ikinci gadda bulunan dedemin evine, dama çıgdım, bagdımıdı emmim evde damdan aarı etirafı tamaşa ediyo, yanına vardım, Bekir emmime:
“Emmii!” dedim. Emmim de:
“Hı yiyenim.” dedi.
“Emmi saçımı gırkan mı?” dedim.
“Yiyenim hele bir dur, gırkarım.” dedi. Yanında birtii eeleşdim, bagdım emimin saçımı gırkacaa mırkacaa yok. Ben isdiyom ki hemen olsun. Babam da olmuyancı emmime de gendeendime gönüllendim. Babam olsa hemen gırkardı deen.
Hemen aşşaa endim babamın traş dakımı çentesini, aynasını, bir galıb da sabın alıp Cahan’ın gıyına dooru geddim. Kimsenin habarı mabarı yog tabii bu işden, Gafamı yülüyücüyüm galan, gafama guydum. Fakat saçlarım ee uzun, ısıcagda Cahan’a tumup çıka çıka saçımın irengi bile deeşmiş, köyün üst tarafında Ceyhan Nehri’nin kenarında bir yere oturdum, aynıya bakaragdan kellemi ee bir sabınnadım, cileti mekinesine dagdım, başladım traşa, vurdum cileti. Abavv çatır çatır ediyo saçlarım, ön gısmından bayaa yülüdüm, sabın kellemde dondu, cilet bir türlü kesmiyo, mekinenin aazı hemen saç doluyo, gafa derimden bir gaç yeride kesmişim bu arada, ganamıya başladı, yüzüm gözüm gan ve gıl, başımı Cahan’da yıykıyap yıykıyap devam ediyom. Bagdım olacaa yog çare arıyom. Ee birde bagdımıdı teedeşim olan bizim emmoolu Musdili Eşe’nin yurdunda emilig güdüyo, galan ona ıslıg çaldım:
“Bureel hele bureel!” deen, o da geldi.
“Ulan gaydaş sen ne yapıyon bööle? Kelliyen her yeri gan olmuş taman abavv!” dedi. Ben de:
“Ulan emmoolu birtiide sen çabala, yülü hele, aha sana cilet.” dedim. O da:
“Tamam gaydaş gaygı edme, ben şindik yülürüm, sen kelleni küllüg dud.” dedi. O da epiye uuraşdı fakat zar zor kellemin arka gısmını ala bula birtii eddi, soura:
“Emmooyu bööle olmuyo sen ken eesi eve ged.” dedi. Amma halıma bakıb gülmegden de aglı gediyo bu demde.
“Pekiinci.” dedim. Eveeldimidi anam ırahmadlıg bir bagdı bana:
“Abavv oolum sen ne duddun bööle? Otur baam şu sandaliyeye.” dedi. Birtii de o gazımıya başladı kellemi, gafamın derisi cayır cayır yanıyo. O ara şööle bir bagdımıdı Anşa Hoca caminin ordan bizi tamaşa ediyo, gülmegden yerlere yatıyo. İçimden de: “Bu işi başıma sen açdın zatı.” diyom amma ne çare! Gafam gene de el gün içine çıkacag daal daha. Derken emmim durum vaziyeti gördü:
“Olen yiyenim ben seni traş edeceedim taman, nediin evdin bire bööle, gel bahiyim.” dedi, yokarı dama çıkardı. Uzadmıyag kellemi gözeelce abbaa tertemiz yülüdü, enseme de bir şaplak vurdu güleregden;
“Hadi baam gözel oldu hoo!” dedi.
Artık saç gırgma işi temam, galan Osmaniye’ye heyle gedeceem onu düşünüyom. Sabah oldu okula vardım, amma Anşa Hoca gafama bakıyo çagdırmadan da gülüyo. Noolduyusa çocuklardan hoşuma geden bir habar aldım: “Yarin Goç Hasan emmi moturunan Yeeköy’e gedecek.” dediler. Bu olaya cib sevindim, aaşamdan gayıtlarımı gördüm, anam da “Temam” dedi zatı. 50 keedde tüfenkli kaad para verdi.
Sabaanan erden yekindim, keten pontilimi, bez spor ayaggabımı neem geydim beni uurladılar. Köyün orta yerinde, susanın gıyına dooru gediyom, gediyom amma gardaşım kefime diyeceg yok, yörürken ayaggabımın izi berk çıksın deen gumlu yerlere basıyom, geri dönüp dönüp izime bakıyom, bu demde Fatik nenemin evinin öönden geçiyom. Fatik nene gümbür yayarken bana: “Bayy bayy” diyo. Ben de eece gosgalanaragdan motura bineceem yere vardım, birez bekledim, birde bagdım ki Goç Hasan emminin moturu ormaniye binasının ordan göründü geliyo. Neyise motur geldi birgaç gişi daha var yanımda, hepimiz barabar dört tekerli naylona bindik. Hasan emmi:
“Sen neriye gediyon yeanim.” Ben de:
“Osmaniye’ye gediyom Hasan emmi.” Dedim.
“Pekiinci.” dedi. Naylona oturdug galan. Moturu oğlu Celal sürüyo, moturda da en az yedi gişi binili, hareket eddig. Laf heyka bol, herkes bir şey gonuşyo hal hatır soruyollar, amma moturun sesi, naylonun hendeklerden geçerken sesi çok olduğundan herkes olanca gücüyle bağırarak gonuşuyo ki anca annaşılıyo. Gocorman, Donuz Deresi, Tantan Deresi derken Kötü köye dooru gediyog, yolda kim el galdırıyosa alınıyo naylona, anca. Bagdımıdı bizim dezzoolu Halit Yeeköy’e gedmeg uçun susanın gıyında yanında da bir tepsi ekmeenen vesait bekliyo. Motur durdu galan onu da aldıg naylona, birbirimizi özseet tanıdık yıltışıp merhaba eddig birbirimize. Üzüceğe geminin aazına vardıg, annaca geçip Boyalı üsdü Yeeköy’e gedeceek, yahu gemiye bir bindig ki gardaşım hey yavrım hey, yog bööle bişet! Bir halata baalı, iki gayıgdan oluşmuş dev bir gemi, suyun gücü ile yavaş yavaş annaca geçdig, birez ırampa falan çıktık langır lungur gediyog. Gıçımızda aarımadıg yer galmadı. “Allah şu Yeeköy’e bir varıyadıg.” diyom içimden. Boyalı’yı neem geçdig bu arada, Bosdannar’dan geçerken hayvannarın pisliği moturun arka tekerlerinin çirtiğinden arka naylona dooru fıncınıyo amma kimse oralı olmuyo, zatan toz torpaan gabili yok. Goç Hasan emmi diyo ki bu arada:
“Aerime naylonda ben olmasam bizim Celal şindiye çokdan Yeeköy’e eleddiidi sizi.” meğerse Hasan emmi motura ve Celal’a göz gulag olarak binmiş annaşılan. Uzadmıyag Yeeköy’e vardııg, bizim dezzoolu Halit’inen hemen indik, bir at arabası geçiyodu. Halit: “Paytoncuu” dedi, paytoncu hemen durdu bir tepsi ekmeeni paytona goydu ve geddi. Orada öörendim paytonu, Artık Yeeköy’diyem, Osmaniye’ye geçeceem, önceden yerini bildiim mulibis garecine vardım. Dışı kare kare süslü önü kesik bir mulibis sırada begliyo, muavini: “Usmaniy usmaniy usmaniy....” diye çıırıyo, ben hemen ön gısma şifor maaline bindim, gafam usdura, maavin bana bir bağdı:
“Nereediyen sen Usmaniye mi?”
“Hee Osmaniye’ye gediyom.” dedim, seslenmedi. O “Usmaniy usmaniy...” diye devam ediyo. İki gişi daha bindi, yarm seed sonura mulibisciye: “Seet doldu çık galan.” Dediler. Sonura mulibisci şiför vesaiti işleddi, gır gır gır yavaş yavaş hareket eyledik.
Şeherin çıkışına dooru daha gabırlığa varmadan saa başda bir abdal arvadı, el galdırdı, elinde bir horuz, üç çocuk, bir de çuval var. Maavin şifora bağdı: “Alag mı ne diyon?” dercesine, demiye galmadı mulibis durmuyasıyınan barabar arka goltuu zabdeddiler. Bu demde horuz çırpınıyo, maavin horuzu aldı mulibisin üsdünde bir yere ayaklarından baaladı, abdal arvadı:
“O horuza bişet olursa garışmam haa siför efendi bee, sana ööle fas fas cuvara içiddirmem ha oa göre!” dedi. Şiför de oralı olmadı. Devam ediyok, Gabırlıı, Garacaören’i geçdig Yarbaşı’na gelincik oradaki gayfenin öönde dörd gişi yolcu çıgdı, mulibisin içine dooru gafalarını sündürdüler, burunnarını dutaragdan geri çekildiler. Yolculardan biri “İşim acele.” deep bindi, diğerleri mulibisciye: “Ede sen get biz arkadaa mulibisinen gelirig.” dediler. Yahu bu demde içeri bir kokuyo kine bildiiniz gımı daal, tüm cemler açık vaziyedde devam eddig, Ganneeçidi niyem bir alafınan geçdig, Maraş yoluna çıgdıg. Abdal arvadı:
“Şiför bee bir pilek guy da deeniyeg galan, canaza arabası mı bu saykıla?” dedi. Şiför zatan alacaa yolcuları da gaybeddi ya gene heç oralı olmadı burnundan soluyo. Neyise hey yavrum hey! Her taraf vesait dolu, yol vızır vızır çermen çeşit vesaitler kimi aşşaa kimi yokarı gediyolar, bööleliinen Osmaniye’ye dıkıldıg galan.
Şiför Maraş petiroluna dıkılmıyasıyınan barabar el frenini çegdi saa başa gapıya dooru seerddi. Bagdımıdı abdal arvadıyınan dööş çalıyo. Abdal arvadı:
“Acemi misin nesin olen seeen?” diyo, horuzu da goltuuna gısdırmış enmiş gaçıyo bile, derdi yol parası vermiyeceg, şiför zorannak yarım yolcu parası aldı. “Neelet olsun yafu!” diyerek şiför bana bağdı:
“Sen nerede eneceen” dedi.
“Gareçde eneceem.” dedim. Orda ensem ediresiye bulamam deen gorkuyom, yakın zatan garece vardıg, bagdım herkes endi gediyor. Ben de onnarınan gayıp oldum ordan. Beni güccügsünükler belli kine para neem isdiyen olmadı, ben de teklif etmedim zatı.
Galan Ulu Camii bulmak uçun gareçden gılbiye dooru gediyom, bir kenne gedmişliim var ya aazımın tapına gediyom yaani. Valla goca camiinin mınarasını gördüm ohh çegdim hoo! Galan iş temam, babam orda, bu demde seet 11 gımı. Derken caminin havlısına dıkıldım, oraları bir iki golaçan eddim, babamı anca öölen namazı çıkışı görrüm dedim, evi biliyom fakat “Baba ben geldim dersem aalarım deen eve çıgmadım.” Dooru Çınarlı Gayfiye vardım, orda bir loo daşıımı tuvarlaggımı söbeemi bir dibeg daşı var üsdüne oturdum, deene sen iş geride daha.


Yorumlar - Yorum Yaz