Site Menüsü

EN ÇOK KİM HORLAR?

Değişmez bir kuraldır: Horlayan kişi, horladığını asla kabul etmez.
Tanıdığınız, bildiğiniz ilk insanda deneyin isterseniz.
“Horluyorsun.” deyin.
“Ben horlamam!” diyecektir.
Ben onlardan değilim. Özellikle çok yorgun olduğum geceler rast makamında horladığımı kabul ediyorum. Uykuda verdiğim konseri kendim dinleyemediğime göre nasıl bilebilirim bunu, değil mi? Dinleyenlerin anlattığına göre olsa olsa rasttır, diyorum. En sevdiğim makamdır da…
Makamla horlayanlara saygım vardır. Hüseynî horlayanları da severim, uşşak horlayanları da…
Vezinle horlayanları da bilirim. Davulcu, rubai, Şehname, Hüsn ü Aşk, Hürriyet Kasidesi vezinleriyle… Onlar da iyidir. Hoyrat, bozlak, barak, maya, tatyan, zeybek, halay, semah tarzı horlayanları da unutmayalım. Onlar da başım gözüm üstüne.
Rock, rap, caz, blues, metal, heavy metal tarzı horlayanlar da var elbette. Onlar da müzik kulağımı okşuyor. Bir ritmi var sonunda.
En kötüsü, makamsız horlayanlar ya da horlarken makam tutturamayanlardır.
Horlamayla ilgili ikinci önemli tespit şu: Horlayan iki kişi aynı ortamda uyumak zorundaysa ilk uyuyan kazanır. İkinci kişi horlama hakkını ve şansını kaybetmiştir. Ya sabaha kadar başını yastığın altına saklayacak ya yatağın içinde oflaya puflaya oturacak ya da çıkıp şehir turu atacaktır. Payına bunlardan biri düşmüştür. Yani talihi kendisine üç seçenek sunmuştur: Yat, otur, gez! Hadi seçimini yap bakalım. Ben üçünü de denemedim. Benimki dördüncü seçenek.

Şairler de Horlar
Bir şiir şölenine katılmışız. Tam kırk dört şair! Okuyunca çabuk bitiyor ama dinle dinle bitmiyor!
Gecenin bir yarısı şölen bitti. Otelimize yollandık. Üç kişilik bir odada iki şairle birlikte kalacağım. Gözlerimden uyku akıyor. Bir önceki geceden uykusuzum. On iki saatlik yolu otobüsle gelmişim, yolda hiç uyuyamamışım.
Yatmak için odaya giriyorum. İki şair benden önce davranıp yatağa girmiş, mesaiye başlamışlar. Eyvah! Şairler de horlar mıymış? Hem de nasıl! Allah’ım, iki şair iki baştaki yatakta uyumuş. Bana ortadaki yatak düşmüş. Hadi yat yatabilirsen, uyu uyuyabilirsen. Yine de şansımı zorlayıp deniyorum. İmkânsız. İki taraftan horlama saldırısı altındayım. Sağlı sollu yükleniyorlar. Tahammül ne mümkün! Allah için iyi horluyorlar. İkisi de serbest, Orhan Veli tarzı... Ah izin verseydiniz, ben uyusaydım hem aruzla hem heceyle hem de serbest nasıl horlanır, size gösterirdim ya! Nasip değilmiş.
Kalkıyorum. Otelin mescidine gidip bir kenara kıvrılıyorum. Sabah namazını kılmak için mescide müşteriler gelinceye kadar yarım yamalak bir uyku çekiyorum.

Bilim Adamları da Horlar
Bilgi şölenindeyiz. Yüzlerce bilim insanı, bildiriler sunuyor, tartışıyor, akademiyi kurtarıyorlar. Beş oturumda yirmi beş bildiri dinlemekten yorgun düşüyoruz. Yarın, öbür gün yedişer oturum daha var. Bir yolunu bulup kaçabilir miyim bilmiyorum.
Gecenin bir vakti, otelimize dönüyoruz. Üç bilim adamı aynı odada kalacağız. Hocaların ikisi de benden yaşlı. Nezaket gösterip teklif ediyorum:
“Hocam, hangi yatakta yatmak istersiniz?”
“Ben pencere kenarında yatarım.” diyor biri.
“Duvar tarafını da ben alayım.” diyor diğeri.
Yine ortadaki yatak bana kalıyor. Hayırlısı.
Yatmak için hazırlıklarım uzun sürüyor. Odaya girdiğimde iki hocamın da yatışta olduklarını, yatar yatmaz da uykuya geçtiklerini görüyorum. Usulca yatağıma uzanıyorum. Uzanır uzanmaz da iki yandan sözleşmiş gibi aynı anda saldırıya geçiyorlar. Bir horlama ki düşman başına! Uyumanın imkânı yok. İkisi de çok bilimsel horluyor. Mübareklerin biri Einstein, diğeri Newton!
Usulca odadan çıkıyorum. En iyisi lobiye inmek. Lobide bir koltuğa ilişiyor, sabaha kadar yarı şekerleme yarı kurabiye yapıyor, idare ediyorum.

Sendikacılar da Horlar

Sendikanın ödül törenindeyiz. Ödüller dağıtılıyor, yemekler yeniyor. Akşam otelimizdeyiz. Sendikanın iki yöneticisiyle aynı odada kalacağız. Tecrübeliyim. Ya bunlar da horluyorsa? İşimi şansa bırakamam. Bu kez hızlı davranıyorum. Erkenden pencere tarafındaki yatağa giriyorum. Gözlerim uyku çağırıyor. Tam uyumak üzereyim. O sırada payına ortadaki yatak düşen sendikacı geliyor:
“Özür dilerim, diyor. Ben, hayatım boyu hep pencere tarafını tercih ettim. Sınıfta, otobüste, uçakta hep pencere tarafında oturdum. Başka bir yerde yatmam, uyumam mümkün değil. Yer değiştirebilir miyiz?”
“Peki.” diyorum çaresiz. O sırada duvar tarafında yatan sendikacı uykuya geçmiş oluyor. Ben ortadaki yatağa uzanıyorum.
Yatağımı alan sendikacı yastığa başını koyar koymaz uyuyor. Uyur uyumaz da konsere başlıyor. Duvar tarafındaki aşağı kalır mı? O da coşkuyla arkadaşına eşlik ediyor. Muhteşem bir düet! Çok sesli müzik! Benim gibi kulağı tek sesli müziğe aşina biri nasıl dinlesin? Ama doğruya doğru, çok politik horluyorlar. İkisi de Hor-Sen…
Dinlemeyi deniyorum, kulak zarlarım Avrupa Kulak Zarı Hakları Mahkemesine başvurmakla tehdit ediyor beni.
Anlaşılan yine uyku haram bana. Kalkıp koridora çıkıyorum. Koridorun başındaki koltuk benim için konulmuş olmalı. Koltuğa oturuyor, ne kadar uyunabilecekse o kadar uyuyorum.

Sonuç
Başlıktaki soruyu cevaplayabilirim artık. Eskilerin deyimiyle “mücerrebdir”, yani tecrübe edilmiştir, daha öz Türkçesiyle söylersem denenmiştir.
Soru: En çok kim horlar?
El cevap: En çok sendikacılar horlar. Nedeni konusunda tahmin yürütebilirim. Sendikacılar işçinin, memurun haklarını korumak ve savunmak için canla başla öylesine çalışıyorlar ki yoruluyorlar tabii.
Yorulunca da horlamak doğal bir sonuç!
Peki, neden politik horluyorlar?
Her cevabı yazardan beklemeyin!


Yorumlar - Yorum Yaz