VASITA-YI UÇ-AK

Evvelen bu isim nereden gelür, bu alete bu isim ne maksatla verilmiştir onu beyan idelüm. Malumdur ki UÇ-AK iki heceden mürekkep bir kelime olup lisanı Türkî’nin öz be öz kelamıdır. UÇ hecesi ki uçmaktan ahzolunmuştur. AK hecesi AK güvercinleri temsil ider ki. Uçak deyu tesmiye edilen vasıtanın ak güvercinler gibi semada süzülmesini anlatır. Buradan anlaşılacağı üzere UÇ-AK ismiyle müsemma bir vasıtayı havaiyedir. UÇ-AK kelimesi UÇMAK kelimesiyle de müşabehat göstermekle mana itibariyle yakın olduklarını ilzam eder. Ale’l-ıtlak UÇMAK lisan-i Türkîde cennetin karşılığıdır. Sanki UÇ-AK ile uçmak da cennete uçmak gibi bir duyguya sevk ettiğinden böyle denilmiş olabilir. Bu lakırdılardan sarfı nazar idüp sadede gelelim.
Geçenlerde şöyle diyar-ı Osmaniyi bir dolaşayım dedim. Cümle ahbab uçakla seyahat etmemi tavsiye eyledi. Söz tutmak akıllı adam fiilidir deyu bu meyanda karar kıldım. İlk defa vasıtayı havaiyyeye binecektim. Biraz heyecana gark oldum ama niyet idüp karar verdim. Birazda korkmadım desem hoş olmaz, ufacıktan bir korku sardı şeş cihetimi. Kendi kendüme şöyle tesellü misüllü telkinlerde bulundum. Zaten dünyada ilk defa uçmayı kanat takuben tecrübe eden dedem Hezarfen Ahmet Çelebi değil midir? Kendüleri vakti zamanında Galata kulesinden Üsküdar’a doğru şöyle süzüldükte martılar gibi boğazı seyretmiştir. Bu durum derunumda inşiraha sebep oldu.
Bende bilad-ı islamiyeyi şöyle yukardan temaşa ideyüm diye niyetimi halis eyledim. Birçok resmi ameliyeden sonra uçağa yollandık ki burada gördüğüm muameleyi sizlere anlatmayı kendümce elzem görürüm. Kapı gibi bir geçitten geçerken dııt deyu bir ses avaz avaz kulakları çınlatmaz mı? Celebim kaftanını çıkar deyu istirhamda bulundular. Kaftanı çıkarup tekrar duhul eyledim. Yine aynı ses. Dıııt. Yeniçerü libaslı görevli tekrar istirham eyledi. Çelebim kavuğunu çıkarıp öyle geç. Fe süphanellah. Kavuğu çıkarıp tekraren duhul eyledim. Yine o melun ses: Dııt. Efendim tekraren geçer misiniz deyu birazda mahcup bir edayla söylediler. Bu sefer ayağımdaki yemeniyi çıkarttılar. Hafazanallah bunlar beni anadan üryan idecek deyu korktum. Utancımdan yüzüm tarla domatesine döndü. Tekraren kapıdan geçmem için kuşağı çözdürttüler. Belimdeki hançerim ortaya çıktıkda aman çelebi. Bu meret bunun için öter neden daha önce söylemedin deyu sitem ettiler.
Lafı uzatmayalım. Uçağa doğru yürüdüm. Meğer uçak beni bekliyormuş. Uçağın kapısında ecnebi giyimli, balkan dilberlerine benzeyen bir hatun bana hoş geldiniz safalar getürdünüz deyu bir sürü tefrişatta bulundu. Sonra boş olan bir koltuğa oturttular. Ben daha ne olduğunu anlamadan beni koltuğa sıkıca bağlamasınlar mı? Yanımdakine baktım o da koca bir urganla bağlı değil mi? Meğer adettenmiş. Adabı muaşereti uçak böyleymiş. Uçak her yerden havalandığında ve konmak istediğinde böyle yapmak elzemmiş.
Sonra koltukların arasında bir dilber belirdi. Ama acıdım kızcağıza. Allah’ım sizlerden ve bizlerden uzak eylesin. Lâl-ü ebkem. Kendüsü bize bir şeyler anlatmak istediyse de hiçbir şey anlamadım. O, elini kolunu sallarken uçaktan da bazen lisan-ı Türkî, bazen ecnebice sözler telaffuz ediliyordu ama heyecandan onlardan da bir şey anlamadım. Fehmim kapandı desem yalan değüldür. Şu kadarını hıfzeyledim; ‘leydiz end centılmın end çıldırın’, çıldırmaktan bahis açıyor dedim kendi kendime.
Birazdan bir azim gürültün koptu ki kıyamet saatidir deyu teşehhüd getirdim. Eşhedü en lailahe illellah. Ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasuluhu. Havfdan tiril tiril titrediğimi gören yanımdaki adem şöyle eğitti. Korkma çelebim, uçağın motorları çalıştı, korkulacak bir şey değildür. Ben hamdele salvele getürmeye devam ettim. Biraz sonra uçağımız yürümeye başladı. Azim bir cayırtıyla havalandığımızı hissettim. Allahım sen bizi afat-ı araziyeden ve afat-ı semaviyeden halas eyle diye dua ettim. Ezberden bildiğim bütün sure-i şerifleri okumaya başladım. Yanımdaki adem her ne kadar beni teselli ettiyse de bana fayda vermedi.
Birazdan uçağın bir yerlerinden sesler gelmeye başladı. Sayın yolcular kaptanınız konuşuyor. Kelamın hepsini anlamadıysam da sıyak ve sıbakından bizler seyr-ü sefer hakkında bilgi verdiğini fehmeyledim. Sonra kemerlerimizi çözdük. Yürüyen masalar üzerinde enva-ı çeşit yiyecek ve içeceklerle dilberler dolaşmaya başladı. Ekli taam eyledükde gövdeme can gelmeye başladı. Bir daha uçak denen vasıtaya binmemeye ahdi peyman eyledim.
Geri kalan safahatı anlatmağa lüzum yoktur. İşin acaib ve garaib olan kısmı bu kadardır. Yolculuğun geri kalanına dair hikâye malumu olanların bildiği gibidir. Ancak uçağın yere konmasından sonra bir alkış tufanı kopmuştur ki ona da bir mana veremedim. Başka uçak seyahatlerimi siz sevgili karilerime başka bir yazıda ketbetme arzusuyla kalın sağlıcakla… Allah sizleri ve cümle ehibbayı uçak seyahatlerinde muhafaza buyursun. Amin

 


Yorumlar - Yorum Yaz