Site Menüsü

HABABAM SINIFI KARANTİNADA

Korona virüs yüzünden okullar kapatılmış, uzaktan eğitime geçilmişti. Mahmut Hoca, öğrencilerin yokluğunda rahat etmesi gerekirken meslek hayatının en yoğun yıllarını yaşıyordu. En büyük sıkıntı öğretmen kadrosunun çok yaşlı olması, EBA’yı kullanamamaları, Zoom’a bağlanamamalarıydı. Felsefe öğretmeni Akil Hoca’nın gözleri iyice zayıflamış, tarihçi Paşa Nuri’nin kulakları duymaz olmuştu, Külyutmaz “Bana kimse kül yutturamaz ben adamı internetten bile enselerim.” dese de Hababam Sınıfı tarihinde çekmediği kopyayı uzaktan eğitimde çekiyordu. Bazıları soru sorulduğunda tıpkı cevap veriyormuş gibi sadece dudaklarını kıpırdatıyordu, bazıları ise hiç kımıldamadan duruyordu. Külyutmaz, öğrencilerin soruyu cevapladığını veya ekranın donduğunu sanıyor, bilgisayarının ayarlarıyla oynuyordu. Kimisi bunlarla da uğraşmıyor, daha önceden telefona çektiği videoyu bilgisayar kamerasının önüne koyup keyfine bakıyordu. Kimyacı Şevket Hoca, dersin yarısına doğru ancak bağlanabiliyor, “Sesim geliyor mu, beni görüyor musunuz?” derken ders bitiyordu. İnternette en aktif olan Badi Ekrem’di. O da interneti ders için değil daha farklı amaçlar için kullanıyordu. Facebook, İnstagram, Twitter, Tiktok gibi bütün sosyal medya sitelerine üç beş farklı isimle üye olmuştu. Genç ve güzel bayanlara arkadaşlık istekleri gönderip duruyordu. Buradan bir şey çıkmayınca kendine bir Youtube kanalı açmıştı. Burada kiremit kırma, uzun atlama, ata binme, gülle ve cirit atma videoları çekiyordu. Badi Ekrem, birkaç video programını da kullanmayı öğrenmişti. Bu programlar sayesinde çekiçle kırdığı kiremitleri yumrukla kırmış gibi gösteriyor, birkaç metrelik atlayışları sekiz on metre gibi gösteriyordu. Ayrıca profil resmi yaptığı fotoğraflarda kendisini gençleştiriyor, yüzünü rötuşluyor, vücudunu atletik hâle getiriyordu. Edebiyat öğretmeni Zühtü Hoca emekli olunca onun yerine Mehmet Hoca gelmişti. Mehmet Hoca orta yaşa merdiven dayasa da okulun en genç öğretmeniydi. Onun da elinden telefon düşmüyordu. Badi Ekrem’den sonra interneti en iyi kullanan oydu. Hatta Mehmet Hoca, bir grup arkadaşıyla internet üzerinden bir de mizah dergisi çıkarıyordu.
Mahmut Hoca yüz yüze eğitimde olduğu gibi uzaktan eğitimde de disiplini sağlamak için elinden geleni yapıyordu. Her sınıf için ayrı bir WhatsApp grubu kurmuştu. Zoom üzerinden işlenecek derslerin linkleri, ödevler, ders notları buraya atılacaktı. Yaşlı öğretmenler bunu bir türlü beceremediklerinden zırt pırt Mahmut Hoca’yı arıyorlardı. Öğretmenler Mahmut Hoca’nın, çocuklarının veya torunlarının yardımıyla internete bağlanabildiklerinde ise Hababam Sınıfı’nın haylaz öğrencileri ya derse gelmiyorlar ya da derse bağlanıp mikrofonlarını, kameralarını kapatarak başka işlerle uğraşıyorlardı. Mahmut Hoca kendi derslerinde her ne kadar disiplinli davranmaya çalışsa da internet koptu, kulaklık bozuldu, kamera açılmıyor, ses gelmiyor, görüntü dondu gibi mazeretlerin karşısında bir şey yapamıyordu. Sınıfta Şaban’ın dışında herkes hâlinden memnundu. Şaban okulların kapanmasıyla birlikte Kayseri’ye dönmek zorunda kalmıştı. Ailesi onu dışarı bırakmıyordu. Şaban da odasına kapanıp EBA’ya giriyor, mikrofonu, kamerayı kapatıp akşama kadar bilgisayarda oyun oynuyor, kızlarla çetleşiyor, video izliyordu. Mahmut Hoca’nınkinin dışında kendi aralarında kurdukları WhatsApp grubu üzerinden arkadaşlarıyla yazışarak özlem gideriyordu. Şaban birkaç defa grupları karıştırmış Mahmut Hoca’nın azarını uzaktan eğitimde bile işitmeyi başarmıştı. Bir gün sınıftakiler kendi aralarında anlaşıp grubun logosunu inek resmiyle değiştirdiler. Herkes “möö”leyerek ses kaydı atmaya başladı. Arkasından inek videoları, emojileri geldi. Küplere binen Şaban, sınıf grubu yerine Mahmut Hoca’ya ağza alınmayacak küfürler ederek ses kayıtları atmaya başladı. Çok geçmeden Şaban’ın babası içeri girip Mahmut Hoca’nın atmak istediği tokadı, ona attı. Şaban tokadı yedikten sonra Mahmut Hoca’nın babasını aradığını anladı. İkinci vaka ise bizzat Mahmut Hoca’nın tarih dersinde gerçekleşti. Ders sırasında bir selfie çeken Şaban, resmi Hababam Sınıfı grubuna atacakken Mahmut Hoca’nın kurduğu gruba attı. Altına da şöyle yazdı:
“Valla arkadaşlar kırk yıl düşünsem Kel Mahmut’un karşısında sigara içeceğim aklıma gelmezdi.” Şaban sigarasını tüttürürken Mahmut Hoca’nın sesiyle irkildi:
“Şaban söndür o sigarayı!” Sağına soluna şaşkın şaşkın bakınan Şaban elinde sigara ile kalakaldı.
Günler böyle gelip geçerken öğrenciler sıkılmaya, okulu özlemeye başlamışlardı. Ülke genelinde son sınıfların yüz yüze eğitime başlayacağı açıklanınca Hababam Sınıfı bile okula döneceği için sevinçliydi.
Mahmut Hoca, Hababam Sınıfı’nı iki gruba ayırdı. İnek Şaban, Güdük Necmi, Tulum Hayri’nin içinde olduğu 1. grup pazartesi ve salı günleri; Damat Ferit, Domdom Ali ve Hayta İsmail’in içinde olduğu 2. grup ise perşembe ve cuma günleri okula gelip gidecekti. Yatakhaneler de ikiye bölündü, ranzaların arası açıldı. Hafize Ana, bir elinde çamaşır suyu bidonu bir elinde paspasla her tarafı sildi, süpürdü. Öğrencilere kavuşacağı için o da çok heyecanlıydı.
Okulun açıldığı ilk günler okula koşarak gelen öğrenciler çok geçmeden sıkılmaya başladılar. Uzun süre okuldan uzak kaldıkları için rahata alışmışlardı. Bütün gün maske ile durmak, derslerde ve teneffüslerde birbirleri ile temas etmeden vakit geçirmek onlara zor geliyordu. Ders dışında ise Mahmut Hoca sürekli peşlerindeydi. Pandemiden önce sigara konusunda göz açtırmayan Mahmut Hoca, şimdi ise maske, mesafe, temizlik konularında taviz vermiyordu. Hababam Sınıfı’nın en çok canını sıkan şey ise hafta sonu yasaklarıydı. Normal zamanlarda bile Mahmut Hoca’nın hafta sonu izinlerini iptal etmesi korkulu rüyalarıyken şimdi bu korkulu rüya bütün hafta sonları için kalıcı hale gelmişti.
Günler böyle gelip geçerken bir sabah okulun kapısını sağlık görevlileri ve polisler çaldı. Okulda o gün Mehmet Hoca nöbetçiydi. Mahmut Hoca da zaten yıllardır okulda kalıyordu. Polisler Mehmet Hoca’yla Mahmut Hoca’yı apar topar okul dışına çıkarıp kapının önünde nöbet tutmaya başladılar. Çapkınlık yapmak için sık sık okuldan kaçan Damat Ferit, gidip geldiği yerlerde korona virüse yakalanmış, testi de pozitif çıkmıştı. Ferit’le birlikte temaslı oldukları gerekçesiyle bütün sınıf karantinaya alınmıştı. Mahmut Hoca’nın tüm ısrarlarına rağmen polis içeri girmesine izin vermedi. Öğrencilere telefon ve interet üzerinden de ulaşamayan Mahmut Hoca’nın tedirginliği artıyordu. Tam bu sırada Badi Ekrem de geldi.
“Ne oluyor, bu polisler de neyin nesi?” diye sordu. Mehmet Hoca:
“Hababam Sınıfı karantinaya alınmış.” dedi. Badi Ekrem’in yüzünde bir gülümseme belirdi, elini hafifçe sallayıp:
“İyi ya bırakalım ölsünler.” dedi. Mahmut Hoca bunu duyunca bir anda öfkelendi.
“Sen ne söylüyorsun Ekrem Bey? Evlatlarıma bir şey olursa ben yaşayamam.” dedi sonra da telefona sarıldı: “Müdür Bey’i arayayım, o evlatlarıma ulaşmam için bir çare bulur. Siz de diğer öğretmenlere haber verin. Boşuna okula gelmesinler.” Bu arada Badi Ekrem, Mehmet Hoca’ya iyice sokularak telefonunun ekranını açtı:
“Dün akşam İnstagram’da biriyle arkadaş oldum, görme. Manken, manken!” dedi. Mehmet Hoca, Badi Ekrem’in gösterdiği resimlere bakarken Mahmut Hoca geldi. Yüzünden düşen bin parçaydı. Badi Ekrem hemen telefonu cebine sokup:
“Ne oldu?” dedi. Mahmut Hoca:
“Müdür, ‘Aman kimse duymasın. Veliler, ayın yarısı karantinada geçti deyip taksitleri eksik göndermeye kalkmasınlar. Zaten işler kesat hepten topu dikeriz. ’ dedi.” Badi Ekrem’in yüzünde yine imalı bir gülümseme belirdi, kendi kendine söylendi:
“İnşallah Şaban geberir, ben de kurtulurum.” Mahmut Hoca bunu duyar duymaz, Badi Ekrem’in yakasına yapıştı. “Bana bak, asıl ben seni gebertirim! Onlar benim öğrencilerim, evlatlarım!” diye bağırdı. Mehmet Hoca, araya girdi. Mahmut Hoca bu defa işaret parmağını sallayarak:
“Bana yardım edeceksiniz. Ne yapıp edip çocukların yanına gireceğiz.” dedi. Mahmut Hoca’nın kararlı duruşu karşısında Badi Ekrem:
“Eh ne yapalım, edelim bari.” dedi. Üçü birlikte polislere görünmeden Hababam Sınıfı yatakhanesinin olduğu tarafa dolaştılar. Ne yapabileceklerini düşünmeye başladılar. Badi Ekrem:
“Buldum! Trambolin. Üzerine çıkıp zıpladık mı hop içeri...” Mehmet Hoca, bu fikri pek mantıklı bulmamıştı: “Pencereler kapalı hocam. Sinek gibi cama yapışmayalım.” Mahmut Hoca heyecanla araya girdi:
“Ziyanı yok içeriyi görsek, iyi olduklarını bilsek de yeter.” Bina dışındaki depodan trambolini getirdiler. Mehmet Hoca bir tramboline, bir de yatakhaneye baktı. “Hocam, bu zımbırtıyla ikinci kata çıkılır mı?” Badi Ekrem:
“Oho çatıya bile çıkılır, çekil bakayım sen. İyi izleyin!” Badi Ekrem trambolinin üzerine çıkıp zıplamaya başladı. Yerden ancak birkaç metre yükselebiliyordu. Bir süre denedikten sonra:
“Galiba olmayacak. Başka bir yöntem deneyelim. Duramıyorum, duramıyorum, durdurun beni.” dedi. Mehmet ve Mahmut Hoca’nın yardımı ile trambolinden inen Badi Ekrem:
“Müdür Bey’e kaç defa dedim, yeni bir trambolin alalım diye ama dinletemedim. Yenisi olsa şu binayı bile aşardım.” Mehmet Hoca:
“Yahu Mahmut Hoca, bu zibidiler bir zamanlar tünel falan kazmışlardı. O tüneli kapattırdınız mı siz?” dedi. Mahmut Hoca:
“Tünelin ucu benim odaya çıktı hocam. Keşke o zaman dışarıya kadar kazıp okuldan kaçsalardı. Şimdi kullanırdık.” dedi. Badi Ekrem gözlerini gökyüzüne dikmişti. “Bir uçak bulsaydık, ben paraşütle atlar…” Mahmut Hoca:
“Ekrem gözünü seveyim biraz mantıklı düşün.” Mehmet Hoca:
“Koğuşlarda kamera yok mu hocam? Uzaktan bağlanmayı denesek…” Mahmut Hoca:
“Sen ne diyorsun! Pinti müdür kapının girişine bile yalvar yakar bir tane kamerayı zor taktırdı. Onu da elektrik gidiyor diye akşamları kapattırıyor.” Mehmet Hoca bir anda yerinden sıçradı:
“Buldum. Drone ile içeriyi izleyebiliriz.” Ekrem:
“Ben de tam bunu söylecektim. Youtube videosu çekerken kullandığım bir drone var. Hatta arabanın bagajında duruyor.”
Ekrem’in dronu pencerelerin hizasına kadar yükseldi. Perdeler kapalı olduğu için hiçbir şey göremediler. Mahmut Hoca’nın aklına bir şey geldi:
“Tabii ya! Gelin benimle.” dedi. Akşam beyaz tulumlar içerisinde yüzleri gözleri kapalı şekilde okulun kapısına geldiler. Kendilerini sağlık görevlileri olarak tanıtıp ellerini kollarını sallayarak içeri girdiler. Merdivenleri çıkıp koğuşun kapısını açtıklarında gördükleri manzara karşısında gözlerine inanamadılar. İçeride bangır bangır müzik çalınıyor, ortada iki dansözle birlikte Şaban, Güdük Necmi, Hayta İsmail döktürüyordu. Diğer öğrenciler tempo tutuyor, kimisi elindeki kadehi yudumluyor, kimisi de sigara tüttürüyordu. İçeride mini etekli kızlar da vardı. Damat Ferit, iki tanesini koltuğunun altına almıştı. İçerisi pavyondan farksızdı. Manzarayı görünce Badi Ekrem’in omuzları oynamaya başladı. İçeridekiler hocaları dakikalar sonra fark ettiler. Müzik bir an için durdu. Damat Ferit, Güdük Necmi’yle Domdom Ali’ye:
“Oğlum, görevlilerle ilgilenin foyamız ortaya çıkmasın.” dedi. Güdük ve Domdom hocaları sofraya oturturken müzik yeniden başladı. Dansözler kaldıkları yerden devam ettiler. Badi Ekrem, daha fazla dayanamayıp kendini piste attı. Şaban, Mehmet ve Mahmut Hoca’nın arasına oturup:
“Ah canım benim demek bizi kontrole geldiniz.” dedi. Mehmet Hoca:
“Evet, kontrole geldik ama gördüklerimiz hiç hoş değil. Allah korusun böyle davranırsanız ölürsünüz.” dedi. Şaban: “Valla, bizi virüs öldürmese Kel Mahmut öldürecek. Hem biz Kel Mahmut’tan çektiğimizi virüsten çekmiyoruz. Kızlar, dans eğlence, elma, armut ne ararsan var. Gayet güzel yani tavsiye ederim.” dedi. Mehmet Hoca:
“Mahmut Hoca da kim?” diye sordu. Şaban:
“Bırak şimdi şu keli canım. Biz keyfimize bakalım. Eşşoğlu eşşeğin teki işte.” Mahmut Hoca tepki vermemek için kendisini zor tuttu.
Çok geçmeden Damat Ferit’in hemşire bir kız arkadaşı sayesinde sahte rapor aldığı ve Hababam Sınıfı’nın sırf derslerden kaçmak için numara yaptığı anlaşıldı. Bu arada sahnede çiftetelliye kendini kaptıran Badi Ekrem iyice coşunca üzerindeki incecik tulum yırtıldı ve maskesi yere düştü. Etrafındakilerin kendisine şaşkın şaşkın baktığını görünce Mahmut Hoca’ya döndü. Önce Mahmut Hoca ardından da Mehmet Hoca maskelerini indirmek zorunda kaldı. Hocaları karşılarında gören öğrenciler donup kaldı. Sadece Şaban, onları fark etmemişti. Diğer öğrencilerin kaş göz işaretlerinden de anlamadı. Sigarasını yaktıktan sonra dumanını havaya savurdu. Mahmut Hoca:
“Şaban! Nedir o elindeki?” diye bağırınca ayağa fırladı. Önce sağa sola sonra elindeki sigaraya baktı:
“Sigara!” dedi masum bir ifadeyle sonra da arkadaşlarına dönüp: “Kim verdi ulan bu sigarayı benim elime? Sen mi verdin yoksa lan?” deyip Tulum Hayri’ye okkalı bir tokat patlattı. Tulum:
“Bana ne vuruyorsun oğlum, kendin yaktın ya!” dedi. Şaban bu defa:
“Eşşeoğlu eşşek Şaban, babam hariç!” deyip kendine bir tokat attı. Sonra: “Mahmut Hoca, Hoca Mahmut, sen de mi karantinaya girmeye karar verdin yoksa? Ah canım benim gel seni bir öpeyim!” diyerek hocalara doğru yöneldi. Mahmut Hoca, yan tarafındaki fırça sapını kavradı. Mehmet Hoca faraşa sarıldı. Badi Ekrem:
“Heyyt hayvan herifler” deyip karate pozisyonuna geçti. Tam ortalık karışmıştı ki kapıdan ak saçları geriye taralı, alnının açıklığı iyice ortaya çıkmış, ihtiyar zayıf bir adam girdi. Herkesin gözü önce içeri giren adama sonra da “Bu kim?” dercesine birbirine çevrildi. Mehmet Hoca kısa bir şaşkınlıktan sonra:
“Rıfat Ilgaz bu? Tanımadınız mı? Hababam Sınıfı’nın yazarı.” dedi. Bunun üzerine Herkes onun yanına koştu. Rıfat Ilgaz,
“Ne oluyor burada, ben böyle bir şey yazmadım?” dedi. Rıfat Ilgaz sözünü bitirmeden Ertem Eğilmez’in sesi duyuldu:
“Kestik! Neniz var kuzum? Senaryo böyle değil.”
“Buyurun aslanlarım siparişlerinizi getirdim.” Herkes sesin geldiği tarafa başını çevirince bir elinde siyah poşetler bir elinde yaş pasta ile Hafize Ana’yı gördü. Hafize Ana, Mahmut Hoca’yı görünce gözlerini belertti:
“Hiih!” diyerek iki büklüm eğilip kalktı. Mahmut Hoca:
“Demek bunlara bu zıkkımları sen taşıdın. Kovuyorum seni Hafize, kovuldun!” Badi Ekrem yaş pastaya bir parmak attıktan sonra:
“Bu pasta da neyin nesi? Kimin doğum günü?” dedi. Damat Ferit, aradan sıyrılarak Hafize Ana’nın yanına geldi, pastayı aldı:
“Kimin olacak? 8 Mayıs, Rıfat Ilgaz’ın doğum günü.” dedi. Şaban:
“Ulan sen nereden biliyorsun?” deyince Damat Ferit, Şaban’a doğru eğili usulca:
“İnternetten baktım oğlum, hadi hemen kızları dışarı çıkarın.” dedi. Sonra da Rıfat Ilgaz’ a döndü:
“Doğum günün kutlu olsun Rıfat Abi.” Rıfat Ilgaz duygulanmıştı. Nemlenen gözlerini kuruladı. Ertem Eğilmez elini havaya kaldırıp:
“O zaman motöör!” diye seslendi. Kamera çalışmaya başladı. Çamlıca Lisesinin koridorlarını, öğrencilerin, hocaların ve set ekibinin sesleri doldurdu:
“İyi ki doğdun Rıfat Ilgaz.”
“İyi ki doğdun Rıfat Ilgaz.”


Yorumlar - Yorum Yaz